BARDO THÖDOL
TİBET’İN ÖLÜLER KİTABI VE
TİBET’İN VAROLUŞ BİLGELİĞİ KILAVUZU
Telif Hakkı © 2025 Tenzin Jigmey
Tüm hakları saklıdır,
ISBN: 978-625-00-2702-8 (Basılı Materyal)
ISBN: 978-625-00-6858-88 (Elektronik Materyal)
Bu kitap sevgili Özgürel Başaran’ın bana olan sevgisi, affedici şefkati ve sabrı ile mümkün olabildi. Ona kalpten, minnettarlık ve sevgilerimle…
İÇİNDEKİLER TABLOSU ▼
- Giriş
- Bu Kitap Nasıl Kullanılır?
- Başlangıç Terimleri ve Sözlük
- Bölüm 1: Tibet Bilgeliğine Giriş
- Tibet Bilgeliğinin Özü
- Dışarıyı Görmek
- İçeriyi Görmek
- Ötesini Görmek
- Öznel Deneyimsel İnceleme
- Deneyimsel Bilgelik (Tib.: Yeshe)
- “Ben kimim?”
Yaşam deneyimini oluşturan 5 öğe - Bilincin Arındırılması
- Bilinç: Farkındalık ve “Ben” Algısı
- “Ben”i neden zihnimizde tanımlarız?
- Karma
- Otomatik Yaşam
- Düşünce ve Duygularla Otomatik Yaşam:
- İki Gerçek (Skt.Dva Satya) (Tib.: Denpa nyi)
- Bölüm 2: Dharma Mudra
- Bölüm 3: Tibet Sanatı ve Sembolizmi
- Bölüm 4: TİBET’İN ÖLÜLER KİTABI BARDO THÖDOL
- Yaşam ve Ölüm
- Ngöndro (Ön Uygulamalar)
- Bardo Thödol İçin Özel Uygulamalar
- ÇEVİRİ İÇİN ÖN AÇIKLAMALAR:
- Sem (Tib.)
- Rigpa (Tib.)
- Kye ma (Tib.)
- Üç Kaya (Üç Buda Bedeni)
- Dharmata: Fenomenlerin Temel Doğası
- Korlo(Tib.) 6 Vartoluş Alemi
- Bardo Thödol’un Kök Metni
- Altı Bardonun Süreleri
- Bardolar ve Işık Fenomenleri
- Ölmeden Önce Okunacak Rehberlik :
- Ölüm Sırasında Okunacak Rehberlik :
- Dharmata Bardosunda Okunacak Rehberlik:
- Oluşum Bardosunda Okunacak Rehberlik
- Bölüm 5: Tarihsel Bağlam, Kaynaklar ve Gelişim
- Bölüm 6: Meditasyon ve İçgörü Temelleri
- Temel Meditasyon Uygulamaları
- Tantrik Pratikler
- Zhine – Dinginlik (Skt. Shamatha) Meditasyonu
- Tonglen meditasyonu
- Dinginlik Ve Odaklanmanın Aşamaları
- Lhaktong – İçgörü (Skt. Vipasyana) Meditasyonu
- Gök Zihin meditasyonu
- Zihin farkındalığı meditasyonu
- Analitik meditasyon
- Samadhi: Zhine Meditasyonu’nun meyvesi
- İleri Tantrik Uygulamalar
- Zihnin Doğasına Giriş: Dawa Gyaltsen’in Beş Katlı Öğretisi
- Phowa (Bilinç Transferi) Uygulaması
- Rüya Yogası (Tib. Milam)
- Uygulama için Dört Ölçülemez Güç:
- Referanslar ve Kaynaklar
Giriş
Zihni anladığında, her şeyi anlarsın.
— Nagarjuna (2. yüzyıl)
Tibet’in zamanın ötesindeki bilgeliği, aydınlanma ve özgürleşmeye giden bir yol olduğu gibi, aynı zamanda günümüzün kentsel yaşamının getirdiği sorunları ve ölüm süreçleri de dahil yaşamın tüm realitelerine içgörü ile ışık tutuyor.
Kent yaşamının olumsuz etkilerinin tetiklediği stres, dikkat dağınıklığı, tatminsizlik, kaygı ve panik bozukluklar gibi pek çok rahatsızlık kendimizi kaybetmemize neden oluyor…
Tibet bilgeliğinde günlük yaşam, batı toplumundaki tipik bakış açısının aksine, bir tür içsel uygulama olarak hizmet eder. Nihai hedefin şefkati somutlaştırmak olduğu ve en büyük çabanın bunu yapmak için gereken bilgeliği geliştirmek olduğu bir kültüre tanık olmak hem ilham verici hem de zorlayıcıdır.
Zihin varoluşumuzun merkezidir, acı, mutluluk, heyecan, duygular, düşünceler, kavramlar hepsi zihindedir… Tibet ve Orta Asya’dan gelen Şamanik ve Budist binlerce yıllık bu öğretiler, zihnimizi varoluşumuzun merkezi olarak anlamanın kapılarını açıyor, zihin ve beden pratikleriyle günlük sorunlarımıza pratik çözümler sunarken, bizi farkındalığımızı artırmaya ve varoluşun gizemlerini anlamaya yönlendiriyor…
Tibet Bilgeliğine olan ilk ilgim, Kutsal Dalai Lama’yı izleyerek başladı ve çok derinden bir sevgi hissettim, onun nasıl alçakgönüllülük ve şefkat yaydığını hissettim. Eğer herhangi bir manevi yolun bir meyvesi varsa, onun gibi olmalı, onun niteliklerine sahip olmalı diye düşündüm. Kutsal Dalai Lama’nın birçok kitabını okuduktan sonra, kendimi Tibetli mülteci topluluklarının ve kutsal evinin bulunduğu Kuzey Hindistan Himalayalarındaki Dharamsala’ya giderken buldum.
Birçok Lama (Rahip) ve Ani (Rahibe) ile tanıştım ve deneyimli uygulayıcıların nasıl alçakgönüllü, şefkatli varlıklar haline geldiğini gördüm.
Bir felsefenin veya dinin ne dediği önemli değil, uygulayıcıların neye dönüştüğü önemli. Uzun yıllar Dalai Lama’nın herkese açık eğitimlerine katıldım ve Tibetçe adımı ondan aldım. Geluk, Kagyu, Nyingma ve Bön okullarından birçok Geshe (Usta Rahip); ve Lama ile çalıştım, öğretileri şefkatle, cömertlikle aktardıkları ve bana sabır gösterdikleri için derinden minnettarım.
Bu Kitap Nasıl Kullanılır?
Çizimler, kendi kendine çalışma sayfaları, referanslar, öğretmenler ve sözlük ile. Bu kitabı, Tibet Bilgeliğine ontoloji, epistemoloji, mantık, yogik ve meditasyon uygulamalarıyla geniş ve çeşitli yollar sunan öğretilere giriş yapmak ve bilgelik geliştirmek için sağlam bir temel oluşturması için hazırladım.
Şamanik ve Budist kökenlerden gelen bu Orta Asya öğretileri, inanç geliştirmeye değil, öznel deneyimsel inceleme yoluyla bilgelik geliştirmeye teşvik eder. İnanç bir stabilite ve güç sağlar, ama bilgelik geliştirmeden inanç sürücüsüz bir araç gibidir.
Öznel deneyimsel inceleme çok önemlidir. Örneğin etrafımızda sıkça “ruhsallık” üzerine diyalog ve tartışmalara şahit oluruz. Sayısız ontolojik modeller, inanışlar fikir yürütmeler öne sürebiliriz ve her biri farklı bakış açılarında çok mantıklı gelebilir. Ama bütün bunların öncesinde aslında önce “ruh” nedir ve “ruhsallık” nedir diye sormalı ve öznel deneyimsel inceleme ile bunları analiz etmeli ve tartışmalıyız.
Ancak bu yolla bilgelik geliştirebiliriz. Peki “bilgi” nedir, “bilge” nedir, “bilgelik” nedir? Bilgelik geliştirmek neden önemlidir?
Öznel olarak incelediğimizde:
Bilgi: Anlamlı kavramsal bağlantılarla örülmüş, gözlem, inanç, eğitim ve öğrenmeye dayanan enformasyondur. Bilgi değişebilir, unutulabilir, dolayısıyla varoluşumuzun derinliklerine işlemez. Onun için örneğin bazen “Biliyorum ama değiştiremiyorum,” deriz.
Bilge: Sadece entelektüel bilgiye sahip olan değil, bu bilgiyi öznel deneyimsel inceleme ile içselleştirmiş ve hayatını buna göre dönüştürmüş kişidir. Tibet geleneğinde bilge, öğretileri sadece zihinsel olarak değil, doğrudan deneyim yoluyla kavramış ve bu bilgiyi başkalarına aktarabilen kişidir.
Bilgelik (Tib. Yeshe): Tüm zihni olan (Tib. Sempa) varlıkların bilgelik potansiyeli vardır. Bilgelik, yüzeysel enformasyon değil, doğrudan deneyimle kazanılan kavrayıştır. Fenomenlerin gerçek doğasını anlama kapasitesidir. Bilgelik, olayların ve nesnelerin görünüşünün ötesine geçerek özünü kavramaktır. Fenomenlerin doğasını kavramayı ve nondual bilinci içerir. Dolayısıyla varoluşumuzun derinliklerine işler, değişmez ve unutulmaz. İlerleyen bölümlerde bunları daha ayrıntılı ele alacağız.
Başlangıç Terimleri ve Sözlük
Kısaltmalar:
Skt. Sanskritçe
Tib. Tibetçe
Eng. İngilizce
Döngüsel Varoluş
(Skt. Samsara) | (Tib. Khorwa)
Yaşam deneyimleri içinde, karma ve cehaletten kaynaklanan ve ayrıca doğum, ölüm ve yeniden doğuşta da, içgörü ile Buda doğasını tanımadıkça, devam eden sonsuz nedenler ve koşulların döngüleri. Samsara, ara mutluluk anlarına rağmen, doğum, ölüm, acı çekme ve tatminsizlik ile karakterizedir. Kurtuluş, bu tekrarlayan döngüleri sona erdiren, zihnin doğasını tanıyan; bilgelik, etik tutum ve meditatif dinginliktedir.
Buda
(Skt. Buddha) | (Tib. Sangye)
Zihnin ve görünenin gerçek doğasına uyanan, cehaleti ve ıstırabı aşan, özgürleşene verilen unvan. Bir Buda mükemmel bilgeliği ve şefkati temsil eder ve başkalarına kurtuluş yolunda rehberlik eder. Tarihsel Buda Siddhartha Gautama’nın, varlıkları döngüsel varoluştan (Samsara) özgürleşme ve aydınlanmaya rehberlik eden öğretileri, Buda Dharma olarak adlandırılır.
Budalık
(Skt.Budatva) | (Tib. Sangyenyi)
Kişinin gerçekliğin doğasını ve tüm fenomenlerin birbirine bağlılığını tam olarak anladığı nihai aydınlanma durumu. Budalık, cehalet, zihinsel rahatsızlıkların sona ermesi ve cömertlik, sabır, şefkat ve bilgelik gibi erdemlerin tam olarak manifeste etmesi ile işaretlenir. Tibet bilgeliği, Budalığın tüm hissedebilen varlıkların doğası olduğunu vurgular.
Bodhisattva (Skt.)
Aydınlanmaya ulaşma zihnini (Bodhicitta) tüm hissedebilen varlıkların yararına geliştiren ve Samsara var oldukça içgörü eksikliği ile cehalete saplanmış varlıklara yardım etmek, yol göstermek için geri dönmeye yemin etmiş olan anlamına gelir. Bir bodhisattva hayatını şefkat ve bilgelik yoluna adar, başkalarının acılarını hafifletmeye çalışırken tüm varlıklar özgürleşene kadar kendi nihai Budalığa girişlerini erteler. Tibet Budizm’i, bir bodhisattva’nın temel uygulamaları olarak altı erdemin (cömertlik, etik, sabır, çaba, konsantrasyon ve bilgelik) geliştirilmesini vurgular.
Görünüş – Fenomen
(Skt. Abhasa) | (Tib. Nangwa) ) | (Eng. Phenomena)
Varoluş içinde ortaya çıkan tüm şartlı ve şartsız şeyleri ifade eder. Duyular ve zihin etkileşimi ile üretilen, bilincin deneyimlediği görüntü, ses, tat, koku ve hislerden oluşan görünüştür. Tibet Bilgeliğinde fenomenler, her biri içsel varoluştan yoksun, ancak nedenlere ve koşullara bağlı olarak ortaya çıkan ve değişen, geçici, üretilmiş zihinsel ve fiziksel unsurlar olarak kategorize edilir.
Bağımlı Köken
(Skt. Pratītyasamutpada) | (Tib. Tendrel)
Budizm’in temel öğretisi, tüm fenomenlerin birbirine bağlı nedenler ve koşullar nedeniyle nasıl ortaya çıktığını ve sona erdiğini açıklar. Bu ilke, varoluşun dinamik ve ilişkisel doğasını kavramayı sağlar. Bağımlı köken aynı zamanda samsarik varoluşun bağımlı ortaya çıkışının 12 bağlantısının da temelini oluşturur.
Süreksizlik- Geçicilik
(Skt. Anitya) | (Tib. Mitakpa)
Tüm fenomenlerin değişime, çürümeye ve çözülmeye tabi olduğuna ilişkin bilgeliktir. Süreksizlik maddi nesneler, zihinsel durumlar, ilişkiler ve hatta yaşamın kendisi için geçerlidir. Süreksizliği anlamak, samsarik arzu ve hırslardan özgürleşmek ve yapışmayı azaltmak için çok önemlidir.
Özsüzlük ❮ içindekiler ❯
(Skt. Anatman) | (Tib. Dagme)
Kalıcı, değişmeyen bir benlik veya ruh olmadığı farkındalığı. Yaşam deneyimi, beş unsurdan (skandhalar) oluşur: form, hisler, 5 duyu, zihinsel oluşumlar ve bilinç. Bu içgörü, ego temelli yapışmayı ortadan kaldırmaya yardımcı olur ve özgürleşmeye giden yolu açar. “Ben”i tanımlayan her nitelik geçicidir.
Acı-Tatminsizlik
(Skt.Dukkha) | (Tib. Dugnal)
Budizmde yaşamın yaygın tatminsizliğine atıfta bulunan merkezi bir kavram. Dukkha üç şekilde ortaya çıkar: (1) ıstırap çekmek (fiziksel ve zihinsel acı), (2) değişim acısı çekmek (hoş olanı kaybetmek) ve (3) her yere yayılmış ıstırap (Samsara’nın doğasından gelen, cehalet ve arzu-hırslar içinde varoluş).
Mutluluk- Tatmin
(Skt.Sukkha) | (Tib. Deva)
Budizm’de gerçek mutluluk, geçici zevklerden değil, bilgelik, etik davranış ve meditasyon yoluyla ortaya çıkan içte kök-lenmiş mutluluk ve huzurundan kaynaklanır. Sukkha, dukkha’nın tam tersidir ve kurtuluş sevincini de yansıtır.
Kurtuluş
(Skt. Nirvana) | (Tib. Nyangde)
Acıdan, samsarik arzu-hırslardan ve cehaletten nihai özgürlük durumu. Nirvana, tüm kirliliklerin sona ermesi ve boşluğun doğrudan deneyimsel olarak bilgeliği (tongpanyi) olarak tanımlanır.
Meditasyon
(Skt. Dhyana) | (Tib. Gom)
Konsantrasyon, farkındalık ve içgörü geliştirmek için sistematik uygulama. Meditasyon zihni sakinleştirmeye, olumsuz eğilimleri arındırmaya ve gerçeğin doğrudan deneyimlenmesini geliştirmeye yardımcı olur. Shamatha (dinginlik) ve vipasyana (içgörü) gibi yöntemleri içerir. Gom, Tibetçede aşinalık-tanıma anlamına gelir ve Buda Doğasını aşina olmaya-onu tanımaya atıfta bulunur.
Zihin
(Skt. Citta) | (Tib. Sem)
Tüm koşullanmalar, inançlar, düşünceler, duygular ve algıların kaynağı. Budizmde zihin, zihinsel rahatsızlıklar tarafından gizlenmiş olsa dahi, aydınlık ve doğası gereği saftır. Zihni eğitmek, nondual bilince ulaşmak manevi uygulamanın merkezinde yer alır.
Bilinç
(Skt.Vidnyana) | (Tib. Namshe)
Duyu organlarına ve onların nesnelerine bağlı olarak ortaya çıkan farkındalık, deneyimleyen. Bilinç, altı ana türe ayrılır: görsel, işitsel, koku alma, tat, dokunsal ve zihinsel. Kök seviyeler süptil depo bilincini (Kunzhi Namshe) ve anlık bilinci içerir. Bilinç şartlı ve süreksizdir, Samsara sürecinin merkezinde yer alır.
Nesnel İnceleme
(Skt.Drishtivichara) | (Tib. Nang La Tawa)
Mantıksal akıl yürütme ve ampirik gözlem ile dış olayları araştırma süreci. Bu yaklaşım, nesnelerin geçici ve birbirine bağımlı doğasını anlamaya yardımcı olur ve tüm fenomenlerin içsel varoluştan yoksun olduğunun farkına varılmasını destekler. Bilimin temel yöntemidir. Bilginin ve teknolojinin temelidir.
Öznel Deneyimsel İnceleme
(Skt.Antarvichara) | (Tib.vNang Sem Tawa)
Kişinin kendi zihinsel durumlarına, düşüncelerine, duygularına ve algılarına ilişkin iç gözlemsel sorgulama. Öznel inceleme, farkındalık uygulamalarının önemli bir yönüdür, öz farkındalığı ve zihnin doğasına ilişkin içgörüyü teşvik eder. Benliğin boşluğunu ve ıstırabın temel nedenlerini anlamak için gereklidir. Bilgeliğin temelidir.
Dualite
(Skt. Dvaita) | (Tib. Namcha)
Özne ile nesne, benlik ile öteki arasındaki temel ayrımın algılanması. Dualite cehaletten doğar ve bağımsız bir benlik yanılsaması yaratır, bu da bağlanmaya, isteksizliğe ve ıstıraba yol açar. Dualistik düşüncenin üstesinden gelmek, nondualite ve nihai gerçeği anlamak için esastır.
Nondualite
(Skt.Advaita) | (Tib. Zungjug)
Özne ve nesne arasındaki tüm belirgin ayrımların nihayetinde yanıltıcı olduğunun farkına varılması. Nondualite, tüm fenomenlerin birbirine bağımlı ve boş doğasını yansıtır. Bu içgörü, kurtuluş ve aydınlanma için temeldir.
Zor Bilinç Sorunu
(Eng. Hard Problem of Consciousness)
(Fenomenoloji, Sinirbilim)
Öznel deneyimlerin (qualia) beyindeki fiziksel süreçlerden nasıl ortaya çıktığını ele alan felsefi bir paradoksu ortaya koyan psikolog, filozof, nörolog ve bilişsel bilimciler arasında yanıt aranan meşhur soru. Filozof David Chalmers’ın 1995’te ortaya attığı, beyindeki fiziksel süreçlerin nasıl ve neden öznel deneyime yol açtığını açıklama zorluğunu ifade eden kavramdır. Sorun şu ayrımı yapar:
- Kolay sorunlar: Dikkat, hafıza ve davranış gibi bilişsel işlevlerin açıklanması (bilimsel olarak hala karmaşık olsa da)
- Zor sorun: Beyindeki fiziksel süreçlerin neden öznel, birinci şahıs deneyimlerine (qualia) yol açtığını açıklama- bilincin “nasıl bir şey olduğu” yönü
Zor sorun şunu sorar: Nöral aktivite neden bilinçli deneyim üretir? Neden aynı davranışlara sahip fakat iç deneyimi olmayan “felsefi zombiler” değiliz?
Kafatasının içi ve beyin karanlık iken bu renkli zengin ışık dolu fenomen nasıl ortaya çıkıyor ve bilince bağlanıyor?
Tibet bilgeliğinde bilinç, nedenler ve koşullar aracılığıyla ortaya çıkan ve bu soruna benzersiz bir bakış açısı sunan bağımlı bir fenomen olarak anlaşılır.
Boşluk
(Skt.Shunyata) | (Tib. Tongpanyi) |(Eng. Emptiness)
Tüm fenomenlerin içsel, bağımsız varoluştan yoksun olduğuna dair derin farkındalık. Boşluk, var olmama anlamına gelmez, ancak şeylerin karşılıklı bağımlı köken yoluyla ortaya çıktığını açıklar. Boşluğun farkına varmak, cehaleti kesmek ve bilgelik geliştirmek için çok önemlidir.
Qualia
(Fenomenoloji, Sinirbilim)
Qualia, bir gülün kırmızılığı, tatlılığın tadı veya acı hissi gibi öznel, bireysel algı ve duyum deneyimlerine atıfta bulunur. Bu içsel deneyimler, fiziksel veya dışsal nedenlerinden farklıdır ve deneyimleyen kişiye özgüdür.
Tibet bilgeliğinde qualia, duyusal ve zihinsel deneyimlerin nasıl ortaya çıktığını ve yorumlandığını inceleyerek farkındalık ve içgörü merceğinden keşfedilebilir.
Quaia, göreceli, süreksiz, birbirine bağımlı ve doğuştan olmayan bir doğadır. Bu bakış açısı, öznel deneyimlere tutunmaktan kopmayı teşvik ederek, zihnin boş ve aydınlık doğasına dair içgörüyü kolaylaştırır.
Lama (Tib.)
Tibet Bilgeliğinde manastır eğitimi alarak mezun olmuş, rahip, öğretmen.
Ani (Tib.)
Tibet Bilgeliğinde manastır eğitimi alarak mezun olmuş, rahibe, öğretmen.
Geshe (Tib.)
Akademik bir unvandır. Lamalık eğitimi üzerine 12-20 yıllık yoğun felsefi ve yogik pratikler eğitimlerinden sonra verilen, Budist felsefe doktorasına eşdeğer derece.
Rinpoche (Tib.)
“Değerli olan” anlamında, genellikle yüksek lama ve tanınmış reenkarne öğretmenlere (tulku) verilen saygı unvanı.
,
Bölüm 1: Tibet Bilgeliğine Giriş
Tibet Bilgeliğinin Özü
“Zihnin doğası, büyük yüce mutluluğu içinde nondualdır ne kendisidir ne de başka bir şeydir. On yönün tümünde, önünde, arkasında ve çevresinde olan içsel gerçekliğin farkındadır.”
–Dakpo Tashi Namgyal, Mahamudra: Ay Işığı – Zihnin ve Meditasyonun Özü,
HH Dalai Lama
Tibet bilgeliği, deneyimsel inceleme, mantık, felsefe, psikoloji, etik yaşam, sanat ve meditasyon uygulamalarını iç içe geçiren derin bir sistemdir. Bu bilgelik, yüzyıllar boyunca Tibetli bilginler ve uygulayıcılar tarafından uyarlanan ve zenginleştirilen Budalar silsilesinin öğretilerine dayanmaktadır. Uygulayıcıları, benlik ve evren hakkında derin bir anlayış geliştirerek, varoluşun ve bilincin doğasını öznel deneyimsel incelemeye teşvik eder.
Bu mercek aracılığıyla Tibet bilgeliği, insan deneyimi, kim olduğumuzu anlama ve ötesini görme konusunda benzersiz bir bakış açısı sunar. Bu bilgelik, fenomenlerin doğrulanabilir öznel deneyimsel incelemesine ve bunun üzerinde akıl yürütmeye dayanır.
“Fenomenlerin öznel deneyimsel incelemesinin” ne olduğunu anlamak ve bunun üzerinde akıl yürütmek, bilgeliği geliştirmenin anahtarıdır ve nasıl ve neden bir “ben” ve “yaşam deneyiminin” var olduğunu ve bunun ne olduğunu anlamak için bir zorunluluktur.
Neler olduğunu açıkça görmek için önce gerçekte kim olduğumuzu incelemeliyiz. BEN KIMIM? ya da BEN NEYİM?
Bu, tüm dünyada tarih boyunca sorulan en büyük sorulardan biridir. Bunun için çok çeşitli literatür, felsefeler, teoriler var. Bunlarda yanlış bir şey yok. Ama net bir şekilde görmek için önce inançlar, felsefeler veya kozmolojiler olmadan incelemeliyiz, bulunduğumuz yerden bakmalıyız. Öznel deneyimimizi çıplak bir şekilde gözlemlersek, tüm deneyimin merkezinde iki şey vardır:
- Ortada bir “ben” var ve
- Bir “yaşam deneyimi” var
Bir “ben” olarak bir “yaşam” deneyimliyoruz
Yani net bir şekilde incelemek için üç olasılığımız var. Amerikalı bir yazar ve Tibet Budizmi uzmanı olan B. Alan Wallace, kitabında (Minding Closely: The Four Applications of Mindfulness, Sayfa: 15, B. Alan Wallace, Snow Lion, 2011) bu üç yolu şöyle tanımlamaktadır:
- Dışarıyı Görmek – dışgörü
- İçeriyi Görmek – içgörü ve
- Ötesini Görmek – ötegörü
Dışarıyı Görmek
Dışarıyı görmek, Bilim, Teknoloji ve Felsefe ile yakından ilişkili olan, dışarıya bakarak objektif inceleme, gözlem yapma, kuram oluşturma, deney yapma, soyutlama, hesaplama şeklidir. Bilim ve teknolojinin ana yoludur.
İçeriyi Görmek
İçeriyi görmek, olayların öznel deneyimsel incelemesi ve içeriye bakarak akıl yürütmedir. Bulunduğumuz yerden yola çıkarak, “ben kimim” diye incelemek ve akıl yürütmek. “Varlığımın iç faktörleri nelerdir?” “Bu faktörlerin doğası nedir, zihnim nasıl çalışır?” “İç durumum nasıl değişir?” “Parçalar, nedenler ve koşullar nelerdir,” vb. İçeriyi görmek, bilgeliğin ana yoludur.
Ötesini Görmek
Ötesini görmek, nondualdir, nesnelliğin veya öznelliğin ötesindedir. Olduğu gibi net bir şekilde görmek… Bu açık farkındalık, meditasyon ve tantrik, yogik uygulamalar gibi bilgelik uygulamalarının bir meyvesidir.
Genellikle doğrudan deneyim olarak adlandırılan öznel deneyimsel inceleme, Tibet Bilgeliğinde ve onun bilinci, gerçekliği ve zihnin doğasını anlama yaklaşımında kritik bir rol oynar. Bu yöntem, yalnızca entelektüel anlayış veya dogma yerine ilk elden deneyimin önemini vurgular. Şimdi bunun nasıl uygulandığını yakından inceleyelim:
Öznel Deneyimsel İnceleme
Gerçekliğin doğasını kavramanın yolu olarak doğrudan, kişisel deneyim, yalnızca öğretilere veya metinlere güvenmek veya bunlara inanmak yerine kendi zihnimiz ve deneyimlerimizin farkında olmaya teşvik eder. Buradaki vurgu, entelektüel anlayışın değerli olmasına rağmen, kişisel deneyime dayandırılmadığı takdirde yanıltıcı olabileceği gerçeğidir. Kavramlar uygulama yoluyla test edilmeli ve doğrulanmalıdır. Bunu yaparak bilgi, düşünceleri, duyguları ve algılarıyla derinden farkında bir bilgeliğe dönüşür ve varoluşun dönüştürücü bir şekilde anlaşılmasına olanak tanır.
Deneyimin öznel doğasını kabul ederek, uygulayıcılar zihinsel süreçleri ve gerçekliklerini şekillendiren temel kalıplar hakkında daha fazla farkındalık geliştirebilirler.
Özünde, öznel deneyimsel inceleme, kişinin zihninin doğasına ilişkin sistematik bir araştırmayı içerir. Bu uygulama genellikle bireylerin düşüncelerini yargılamadan gözlemledikleri odaklanmış bir meditasyon ile başlar. Bu süreç sayesinde, geçmiş deneyimlere veya zihinsel koşullanmaya dayanan alışılmış düşünce, davranış, koşullanma kalıplarını ve duygusal tepkileri tespit edebiliriz.
Öznel deneyimsel inceleme, karma kavramıyla da kesişir. Eylemlerimiz ve sonuçları üzerinde düşünerek, seçimlerimizin deneyimlerimizi nasıl şekillendirdiğine dair içgörüler kazanırız.
Bu anlayış, tüm varlıkların bağıntılı varoluşunun daha fazla farkına varılmasıyla, sorumluluk duygusunu besler ve etik karar vermeyi teşvik eder. Uygulama, şefkatli bir bakış açısını uyandırır, uygulayıcılara eylemlerinin kendileri ve başkaları üzerindeki etkilerini göz önünde bulundurmaları için rehberlik eder ve sonuçta bütüncül bir varoluşa katkıda bulunur hem kendimiz hem çevremiz için karmik temizlenme imkânı oluşturur.
Ayrıca, öznel deneyimsel inceleme, Tibet sanatının ve sembolizminin temelini oluşturan karmaşık felsefi fikirlerin ve manevi kavramların görsel bir temsilini de içerir.
Uygulayıcılar, Tibet sanatında bulunan çeşitli sembol ve motiflerle rezonans bulabilirler. Bu bağlantı, öğretiler hakkındaki anlayışlarını derinleştirir ve meditatif deneyimlerini geliştirir. Kişisel deneyim ve kültürel ifade arasındaki etkileşim, birey ile daha geniş manevi bağlam arasındaki dinamik ilişkiyi vurgular.
Çağdaş ortamlarda, öznel deneyimsel inceleme yoluyla elde edilen içgörüler, modern psikoloji ve farkındalık uygulamalarını etkilemeye başlamıştır. Terapistler ve uygulayıcılar, zihinsel dönüşümü teşvik etmede iç gözlem tekniklerinin değerini giderek daha fazla kabul etmektedir.
Tibet bilgeliğini psikolojik çerçevelere entegre ederek, bireyler iç fenomenlerini daha derin ve şefkatli bir şekilde keşfedebilirler. Eski öğretilerin ve modern psikolojik ilkelerin bu sentezi, gelenek ve çağdaş yaşam arasındaki boşluğu doldurarak iyileşmeye, kişisel gelişime ve derin bir varoluş anlayışına giden bir yol sunar.
Deneyimsel Bilgelik (Tib.: Yeshe)
Yeshe terimi, doğrudan deneyimden kaynaklanan bilgeliği ifade eder. Uygulamaların meyve vermesi ve Buda Doğasını manifeste etmek için temeldir.
Bugün maddi kazanç içinde kaybolmuş durumdayız, tarihin en ileri teknolojisine, en yüksek enerji üretimine sahibiz.
Yine de kendimizi tanımak için içeriye bakacak zamanımız yok, her şeye sahibiz ama derinden memnuniyetsiziz.
Savaşlar, eşitsizlik, akıl hastalıkları, hatta dünyadaki yaşamı yok etme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Günümüzün bu küresel çılgınlığı, dengesiz bilimsel ve teknolojik gelişmeye karşı zayıf bilgelik gelişiminden kaynaklanmaktadır.
Mahamudra’nın Dört Yogası
Tibet Budizminde Mahamudra, zihnin doğasını doğrudan deneyimlemeyi amaçlayan derin bir meditatif uygulamadır. Mahamudra’da dört yoga veya uygulama aşaması vardır:
Tek Noktalılık (Shamatha): Bu, uygulayıcının farkındalık uygulamaları yoluyla zihinsel istikrar ve konsantrasyon geliştirdiği temel aşamadır. Zihni sakinleştirmek ve düşüncelerin dalgalanmalarını gidermek için nefese, bir mantraya veya bir görselleştirme nesnesine odaklanmayı içerir.
İçgörü Özgürlüğü (Vipashyana): Bu aşamada, uygulayıcı, boşluğunu ve içsel varoluş eksikliğini inceleyerek, zihnin gerçek doğası hakkında içgörü geliştirir. Bu, düşüncelerin ve fenomenlerin ortaya çıkışını ve geçişini araştırmayı içerir.
Tek Tat (Samadhi): Bu, özne ve nesne arasındaki ayrımın çözüldüğü ve uygulayıcının gerçekliğin nihai doğası ile düalist olmayan bir birlik deneyimlediği derin bir özümseme durumudur. Bir mutluluk ve eşitlik durumu ile karakterizedir.
Nonmeditasyon (Maha Ati): Bu, uygulayıcının herhangi bir çaba veya çabalamadan arınmış olarak doğal zihin durumunda kalabildiği nihai aşamadır. Meditasyon ve meditasyon olmayanın ayırt edilemez hale geldiği, spontane ve zahmetsiz bir farkındalık halidir.
Bir adınız, bir unvanınız ve bir yaşam deneyiminiz var. Ama tüm bu özelliklerin ötesinde, sen kimsin? “Ben kimim?” sorusunu sormak hayatınızdaki en önemli eylemdir. Bu, içinizdeki gerçek mutluluğun ve doyumun kaynağını bulacağınız yola girmenin başlangıcıdır.
Lama Khunchok Ösel
“Ben kimim?”
“Ben kimim ya da neyim?” sorusu öznel deneyimin merkezidir. Nesneler dünyasında ne yaparsak yapalım, en sonunda, her şey öznel deneyime çöker. Bilgelik yolculuğu, tüm olayların merkezindeki bu “ben”in ne olduğunu yakından incelemek ve akıl yürütmekle başlar.
Öznel deneyim göreceli bir gerçektir. Ailemizle veya yakın arkadaşlarımızla bir film izlesek bile, herkes aynı şeyi izlemesine rağmen onu farklı şekilde yorumlayabilir. Deneyimlerimiz göreceli olarak duyumlarımız, şartlanmalarımız, düşüncelerimiz, inançlarımız tarafından şekillendirilir.
Fakat insan bu çok göreceli temelde gerçekliği nasıl inceleyebilir?
Örneğin, hepimiz “ben” ve “yaşam” kelimelerini sık sık kullanıyor ve birbirimizle konuşuyoruz. Bunların ne olduğu ile ilgili birçok “kavram”, birçok “fikir”, birçok “inanç” ve birçok “teori” var. Ancak bir tartışmaya girmeden önce hem kendimize hem de herkese sormalıyız: “ben nedir” ve “yaşam nedir”. Her şeyin merkezinde bulunan bu iki öğeden başlayıp öznel deneyimsel inceleme ile olduğu gibi inceleyerek farkındalığımızı genişletebiliriz. Öznel deneyimsel inceleme için kurallar aslında çok basittir:
- İçine bak, sakinleş ve ara. Bulgu, kendi öz deneyimimize bağlı olmalıdır.
- İnanç yok, fikir yok, teori yok, ontolojik model veya kozmoloji yok. (Bunlarda yanlış bir şey yok, ancak olduğu gibi açıkça görmek için, önce fenomenleri onlarsız çıplak bir şekilde gözlemlemeliyiz)
- “Ne olduğunu” açıkça görüyorsanız, tanımlayın ve tartışın.
- Açık değilse, incelediğimiz şeyin oluştuğu parçaları listeleyin.
- Bulursanız, tanımlayın, bir bütünlük yoksa onu oluşturan öğeleri sıralayın. Bulamıyorsanız “bilmiyorum” diye etiketleyip bir kenara bırakın.
İşte bu yüzden Buda Dharna’nın “2 gerçek”, “5 Skandha”, “Zihnin 3 kök zehiri”, “Bağımlı kökenin 12 halkası” gibi birçok numaralandırılmış listesi vardır.
Hepsi öznel deneyimsel incelemenin bulgularıdır ve hepsi uygulayıcıların doğru olup olmadığını deneyimsel olarak kendi kendilerine incelemeleri, herhangi bir eksik parça olup olmadığını doğrulamaları için hazırlanmıştır. Kişi bilgeliği ancak kendi başına açıkça görerek ve inceleyerek geliştirebilir. Aksi takdirde, eğer kişi mantıklı olduğu için kabul ederse, bilgelik değil, entelektüel bilgi veya inanç haline gelir.
Peki, tüm inançları, felsefeleri, isimleri ve tanımları bir kenara bırakarak, kendi bakış açımızdan deneyimsel olarak baktığımızda ilk ne görüyoruz?
- Ortada bir “Ben” ve bir de “Yaşam Deneyimi” var.
- Bu yaşam deneyimi bir bilinç, zihin ve bir bedenden oluşuyor.
- “Ben”in ne olduğunu aradığımızda, onu spesifik olarak tanımlayacak bir yer bulamayız, ancak kökende, zihnin içinde olup bitenleri “gören”, “şahit olan” ve “deneyimleyen” bir bilinç var.
- Kökteki “Ben” her şeyin merkezinde, bu “şahit olan, deneyimleyen” bilinçtir.
- Bilinç olarak, bir zihin ve beden ile çevriliyim.
Deneyimsel olarak incelediğimde kendimi herhangi bir fiziksel lokasyonda konumlandıramıyorum ama incelediğimde; bilinçli, uyanık ya da rüya gördüğümde varım ve bilinçli olmadığımda yokum. Ben, bu zihin ve bedenle etkileşime giren, “İnsan” olmayı deneyimleyen bilincim.
Bu deneyimsel sınavı kendiniz için yapmalı ve test etmelisiniz. Bunu, bir dizi meditasyon yaparak sağlayabilirsiniz. Ya da kitabın sonundaki çalışma kağıtlarını kullanarak, bakarak, inceleyerek yapabilirsiniz. Başka bir yol da deneyimli biriyle birebir konuşarak sorgulama yapmaktır. Budist manastırlarda bu temel bir uygulamadır.
Öznel deneyimsel inceleme ile gördüğümüz bu kökteki “ben”, beden ve zihin ile etkileşerek değişik şekillerde duruma, koşullara, inanışlara göre “kafamızdaki ben”leri oluşturur. Aile “ben”i, meslek “ben”i, futbol takımı “ben”i, yaşlılar “ben”i, Ankaralılar “ben”i, erkekler “ben”i, diyabetliler “ben”i, vs. vs. Kendimizi tanımladığımız bu “ben” lere anlam yükleyip harekete geçeriz.
Bu öğretilerin kökeni Buda Dharma’dır. Buda, Khandha Sutta’da, “Yaşam Deneyimi”ni oluşturan 5 öğeyi açıklayarak bu içgörü bulgularını daha ileri götürür:
Yaşam deneyimini oluşturan 5 öğe
- Beden
1- Form
2- Hisler
3- Beş Duyu
- Zihin
4- Zihinsel Oluşumlar
5- Bilinç
- Form (Skt.Rupa) (Tib.: Gzugs) Form, varoluşun maddi, fiziksel yönünü ifade eder. Form şunları içerir: maddeden oluşan fiziksel bedenimiz, fiziksel çevre. Formun temel özellikleri, iç ve dış nedenlerden dolayı sürekli değişmektedir. Biçim önemsizdir İçsel, bağımsız bir varoluştan yoksundur. Fiziksel forma bağlılık, değiştiğinde veya durduğunda acı ve mutsuzluğa yol açar. Rupa’yı anlamak, fizikselliğe olan bağlılığımızın ister kendi bedenimiz ister dış nesneler olsun bir yapışma ve dolayısıyla tatminsizlik veya acı kaynağı olduğunu kabul etmeyi içerir. Ne kadar sağlıklı yaşamaya çalışsak da, ne kadar egzersiz yapsak da, beden, değişir, dönüşür, hastalanır, yaşlanır, ve nihayetinde ölür. Bedeni ve onun duyumlarını geçici fenomenler olarak gözlemlemek, bedenin ve maddi nesnelerin süreksizliği gerçeğiyle barışmak, bağımlılıktan kurtuluş bilgeliğine yol açar.
- Hisler(Skt.Vedana) (Tib.: Tsorbha) Hisler, duyumların hoş, nahoş veya nötr olarak öznel deneyimini ifade eder. Bu, duyusal deneyimlerimizin karmik koşullanmalarımıza bağlı olarak verdiği ilk tepkidir. Hisler, duyu yetisi ile duyum nesnesi arasındaki temasın form birliğine yansıdığı anda meydana gelen zevk, rahatsızlık veya kayıtsızlık anlamına gelir. Benzer şekilde, hisler ilgi, reddetme veya kayıtsızlık durumudur.
Hisler karmik koşullanmalarımıza göre otomatik ortaya çıkar. Onun için birimiz bir koku algıladığımızda hoş bulur ve ona doğru çekilirken, bir diğerimiz nahoş bulup ondan uzaklaşmak isteriz.
- Beş Duyu (Skt.Samjna) (Tib.: Dushe) Üçüncü küme olan Beş duyu, hem fiziksel duyu organlarımızı hem de duyusal girdiyi tanıdık kavramlar, isimler ve özelliklerle ilişkilendirerek bir nesneyi diğerinden ayırt etmemizi sağlayan kognitif süreci kapsar. Örneğin, bir ağaç gördüğümüzde, önceki deneyimlere ve zihinsel izlere dayanarak onu bir ağaç olarak tanımamızı sağlar. Bu toplama, görme, işitme, koku, tat alma ve dokunma olmak üzere beş duyu aracılığıyla çalışır. Kognitif tanımlama, deneyimlerimize netlik ve organizasyon sağlarken, hem öznel karmik koşullanmalar hem de insan türünün evrimsel koşullanmaları ile şekillenir, bu da onu yanlış yorumlamaya ve önyargıya yatkın hale getirir.
Bu kategorizasyon, arzu ve ıstırap döngüsünü körükleyerek bağlanma, isteksizlik veya kayıtsızlığın temeli haline gelir. Meditasyonda bu kognitif tanımlamaları yakından inceleyerek, alışılmış algı kalıplarının çarpık görüşlere ve tepkisel eğilimlere nasıl katkıda bulunduğunu ortaya çıkarabiliriz. Bu içgörü sayesinde, bu kalıplardan kurtulmak, gerçekliği deneyimlemenin daha objektif ve özgür bir yolunu geliştirmek için çok önemlidir.
- Zihinsel Oluşumlar (Skt.Samskara) (Tib.: Dubyed) Zihinsel oluşumlar düşüncelerimizi, duygularımızı, inançlarımızı ve seçimlerimizi kapsar. Bu zihinsel süreçler, dünyayı nasıl anladığımızı ve onunla nasıl etkileşim kurduğumuzu önemli ölçüde şekillendirir. “İradi oluşumlar” olarak, seçimlerimizin duygusal durumlarımız ve deneyimlerimiz üzerindeki etkisini vurgularlar. Daha da önemlisi, bunlar karma ve etik ile yakından bağlantılıdır.
Samskara, öncelikle hafızadaki deneyimlere dayalı olarak önceki üç bütünlükte meydana gelen reaksiyondur. Hafızadaki deneyim, zihinde zaten geliştirilmiş, kurulmuş veya ezberlenmiş bir anlayış, bir değerlendirme, bir yargı, bir inanç ya da bir beceri, bir durumun nasıl ele alınacağına ya da işlerin nasıl olduğuna dair bir bilgidir. Bu tepkiler, üçüncü öğe algısında ortaya çıkan izlenimlere benzer önceki bazı deneyimlere dayanmaktadır.
Bu anlık izlenim, bu öğe düzeyinde anlaşılan, yargılanan veya değerlendirilen şeyin doğasına bağlı olarak birden fazla kaynaktan ortaya çıkabilir. Bu kaynaklar arzu (alışılmış arzular, Skt.cetana ), alışkanlıklar, eğilimler, yetenekler, hafızadaki deneyimler, kavramlar ve tutkulardır. Bütün bunlar bir ahenk oluşturur. Şimdiki zaman, geçmiş ve gelecekle bağlantılıdır. Saṃskara bütünlüğüne ulaşılana kadar, bir deneyim sadece şimdiki zaman ve mekanda yaşanır. Alışkanlıklara saṃskara denir . Tüm bu samskaralar, anlık anlayışımıza, yargımıza ve değerlendirmemize göre zihinsel izlenimlerimizi kavramsallaştırdığımız ve bunlara tepki verdiğimiz davranış kalıplarıdır. Bu şekilde, samskaralar alışılmış davranış kalıplarımızı oluşturur. Bunlar, zihnimizde neredeyse kendilerine ait bir hayat yaşıyorlar. Zihinsel oluşumlar, tüm istemli ve kasıtlı zihinsel faaliyetleri kapsar. Bunlar, eylemlerimizi ve deneyimlerimizi şekillendiren düşünceleri, duyguları, arzuları, dürtüleri ve karmik eğilimleri içerir. Basitçe hisseden duyum (vedana) ve tanıyan duyular (saṃjna) toplamının aksine, saṃskara aktif bir zihinsel koşullanma sürecini içerir. Alışkanlıklara, geçmiş deneyimlere ve altta yatan karmik izlere dayalı olarak uyaranlara nasıl tepki verdiğimizi yönetir. Örneğin, zorlu bir durumla karşılaşmak, kişinin eğilimlerine bağlı olarak öfke veya sabrı tetikleyebilir.
Zihinsel oluşumlar, Samsara döngüsünde çok önemlidir, çünkü kasıtlı eylemleri (karma) yönlendirirler, bu da gelecekteki deneyimleri üretir ve alışılmış kalıpları güçlendirir. Bu öğe, Budist pratiğin etik ve dönüştürücü yönleriyle derinden bağlantılıdır. Meditasyon yoluyla saṃskara’yı gözlemleyerek ve anlayarak, uygulayıcılar açgözlülük veya isteksizlik gibi sağlıksız eğilimleri belirleyebilir ve şefkat ve eşitlik gibi sağlıklı nitelikler geliştirebilirler. Bu süreç, acıyı sürdüren koşullu tepkilerin çözülmesine yardımcı olarak özgürlüğe ve uyanışa yol açar.
- Bilinç (Skt.Vinyana) (Tib.: Namshe) duyusal uyarım ve algının birliğidir. Form, hisler, duyular ve samskaralar bilinçte bir araya gelir. Şimdiki anda bilinçte gelişen deneyimin bütünü bilinçte uyanır. Deneyimin bu son aşaması, şu andaki bilinçte tamamen şekillenmiştir. Önceki bütünlüklerde gelişen, şekillenen ve yargılanan veya değerlendirilen tüm uyarımların nihai ürünüdür.
Bilinç, burada ve şimdi gelişen tüm zihinsel uyarımların nihai birliği veya demetidir. Bilinç, kavramların, duyguların ve alışkanlıkların nihai sentezidir. Bilinç, sürekli olarak uyandırılan ve akış halinde olan zihinsel izlenimlerle akar. Aynı zamanda bir andaki deneyimin toplamıdır. Bilinç, farkındalık geliştirmediğimiz, içeriye bakmadığımız sürece yaşam deneyiminin diğer dört öğesi ile birlikte oluşan kümülatif karmik koşullanmalarla şekillenmiş iç fenomeni salt gerçeklik kabul edip, bunlarla birlikte otomatik olarak akar.
Bilincin Arındırılması
Bu bağlamda bilinç, tüm deneyimlerin ortaya çıktığı alandır. Varlığımızın temel zemini, tüm duyumların, düşüncelerin ve duyguların deneyimlendiği alandır.
Engelleri Kaldırmak: Meditasyon süreci, bu bilinç alanını arındırmayı amaçlar. Bu, gerçek doğamızı gizleyen açgözlülük, öfke ve cehalet gibi sıkıntıların etkisini kademeli olarak azaltmayı sağlarken, bir yandan, zihinsel oluşumlarla birlikte otomatik olarak akmama yetisi geliştirerek, Samsarik varoluşun karmik koşullanmalarından özgürleşme gücü geliştirme sağlar.
Netliği Geliştirmek: Bu ıstırapların etkisini azaltarak, bilincimizde daha fazla netlik ve farkındalık geliştirebiliriz. Bu, gerçekliğin doğasını ve onun içindeki yerimizi daha net görmemizi sağlar.
İçsel Potansiyel Olarak Buda Doğası
Aydınlık Zemin: Buda doğası, gökyüzünün berrak ve aydınlık kalitesine benzetilebilir. Her zaman mevcuttur ama yanılsama bulutları tarafından gizlenmiştir.
Berrak Işığı Ortaya Çıkarmak: Bilincin arınması yoluyla, Buda doğasının berrak ışığının parlamasına izin vererek bu bulutları dağıtmaya başlarız.
Lotus çiçeği benzetmesi: Bu kavramı açıklamak için kullanılan yaygın bir benzetme lotus çiçeğidir. Lotus çamurlu suda yetişir, ancak güzel ve hoş kokulu bir çiçek üretir. Benzer şekilde, bilinç, Samsara bağlamında ortaya çıkmasına rağmen, çamurda açan lotus çiçeği gibi aydınlanma potansiyelini içerir.
Bilinç: Farkındalık ve “Ben” Algısı
Bilinçli farkındalık, kişinin kendisinin ve çevresinin farkında olma durumudur. Bu, hem içsel durumların (düşünceler, duygular) hem de dış uyaranların (görüntüler, sesler) farkında olmayı içerir.
Bilinçli farkındalık, bilincin yaşadıklarının farkında olmasını sağlar ve bu farkındalık kişinin karar verme süreçlerini etkiler.
“Ben” algısı, bilincin temel bir bileşenidir ve bilincin kendini ayrı, sürekli bir varlık olarak algılamasını sağlar. Bu algının oluşmasında birkaç önemli unsur vardır:
Kişisel Hafıza ve Benlik: Bireysel deneyimleri hatırlamak süreklilik duygusunu destekler. Otobiyografik hafıza, bir kişinin geçmiş deneyimleri hatırlamasına ve kendini zaman içinde devam eden bir varlık olarak görmesine izin verir
Bedensel Farkındalık: Propriosepsiyon (bedenin mekansal konumunun algılanması) ve interosepsiyon (iç beden durumlarının farkındalığı) beden algısını oluşturur. Bedensel duyumlar, bir kişinin kendisini fiziksel olarak mevcut bir varlık olarak algılamasına yardımcı olur.
Sosyal Etkileşim ve Ayna Nöronlar: Diğer insanlarla etkileşim, bilincin kendi kimliğini tanımlamasına yardımcı olur. Ayna nöronlar, başkalarının eylemlerini ve duygularını anlama ve empati kurma yeteneğini destekleme kapasitemizle ilgilidir.
“Ben”i neden zihnimizde tanımlarız?
Kimlik Oluşumu: “Ben” tanımı, bilincin bir kimlik duygusu yaratmasına ve sürdürmesine yardımcı olur. Bu tanım, bilincin, kendini diğerlerinden ayrı bir varlık olarak görmesine ve bireysel deneyimlerin bir süreklilik duygusu yaratmak için bir araya gelmesine izin verir. Benlik duygusu, bilincin yaşam deneyimlerini organize etmesini ve anlamlandırmasını sağlar.
Davranış ve Karar Verme
Kimlik algımız, kişinin günlük yaşamda nasıl davrandığını ve karar verdiğini etkiler. Örneğin, bir kişi kendini cesur olarak tanımlarsa, tehlikeli bir durumla karşı karşıya kaldığında cesurca davranabilir. Zihindeki “ben” tanımı, davranışı yönlendiren iç rehberdir.
Sosyal Etkileşim ve Empati
“Ben” tanımı, bilincin sosyal çevredeki yerini anlamasına ve başkalarıyla empati kurmasına yardımcı olur. Kendini tanıyan birey, başkalarının duygu durumlarını daha iyi anlayabilir ve onlara uygun şekilde yanıt verebilir.
“Ben” Günde Kaç Kez Tanımlanır?
“Ben”i kesintisiz bir süreç olarak algılamak da zihinsel süreçlerin dinamik doğası nedeniyle sürekli güncellenen bir süreçtir. Bu bilinçli ve bilinçsiz seviyelerde gerçekleşir. Günlük yaşamda birey farklı durumlarla karşılaştıkça, kişi benlik algısını yeniden değerlendirir ve “ben” tanımını günceller.
Bilinçli Tanımlar
Bilinçli kendini tanımlama anları, karar verme, kendini ifade etme veya kişisel sınırların test edilmesi durumlarında özellikle belirgindir. Örneğin, bir sunum yaparken veya önemli bir karar verirken, bir kişi kendini nasıl tanımladığının bilinçli olarak farkına varabilir.
Bilinçdışı Tanımlar
Çoğu zaman, “ben” tanımları bilinçdışı bir düzeyde gerçekleşir. Bu, kişinin kendi karması, günlük alışkanlıkları, rutinleri ve otomatik tepkileri yoluyla gerçekleşir.
Zihin sürekli olarak bilincin kimliğini ve benliğini tanımlar ve bu tanımlar karmik izler olarak bilinçdışı düzeyde birçok kez yapılır.
Duyguların “Benlik” Tanımına Etkisi
Bu zihin durumları, “benlik” tanımımızı önemli ölçüde etkileyebilir. Duygular zihinsel durumumuzu ve kendimizle ilgili algımızı şekillendirir.
Farklı duygular, bilincin kendini nasıl gördüğünü ve tanımladığını belirler.
Olumlu Duygular:
Sevinç, mutluluk veya memnuniyet, bilincin kendini olumlu bir ışıkta görmesine neden olabilir. Bu tür duygusal durumlar benlik saygısını artırabilir ve bilincin kendini yetenekli, değerli veya sevilen olarak tanımlamasına yol açar. Olumlu duygularla ilişkili anılar uç uca dizilerek olumlu “Ben” tanımı desteklenir.
Olumsuz Duygular:
Korku, üzüntü veya öfke gibi olumsuz duygular, bilincin kendisiyle ilgili olumsuz algılara yol açabilir. Örneğin, bir başarısızlık deneyiminden sonra kişi kendini yetersiz veya değersiz olarak tanımlayabilir. Olumsuz duygular “ben” algısında öz eleştiri ve olumsuz düşünceleri artırabilir. Olumsuz duygularla ilişkili anılar uç uca dizilerek olumsuz “Ben” tanımı desteklenir.
Stres ve Kaygı:
Yüksek düzeyde stres veya kaygı, bilincin kendini tehdit altında hissetmesine neden olabilir ve bu da “benlik” tanımını daha koruyucu ve savunmacı hale getirebilir. Birey stresli bir durumda kendini daha kırılgan veya savunmasız olarak tanımlayabilir.
Karma
Bilgelikte merkezi bir ilke olan karma, eylem, neden ve sonuç ilkesi üzerinde genişler. Beden, konuşma ve zihin yoluyla, eylemlerimizin deneyimlerimizi şekillendiren ve temel bilincimizde (kunzhi namshe). Bir iz bırakan sonuçları olduğunu öne sürer.
Tibet bilgeliği, sağlıklı eylemler ve niyetler geliştirerek kendimiz ve başkaları için olumlu, destekleyici koşullar yaratabileceğimizi öğretir.
Bağıntılı köken görüşü, etik davranışın temelidir ve insanları günlük yaşamlarında şefkat ve farkındalıkla hareket etmeye yönlendirerek sorumluluk ve etik yaşam duygusunu teşvik eder.
Karmik döngü sadece mekanik bir formül değil, aynı zamanda büyümeye ve iyileşmeye izin veren, değişimin her zaman mümkün olduğu fikrini pekiştiren dinamik bir süreçtir.
Karmanın iki faktörü vardır:
- Yaptığımız ve maruz kaldığımız eylemlerin temel bilincimizde (Tib. kunzhi namshe) bıraktığı izler. Bu izler anı şeklinde değil, davranış paternleri olarak iz bırakır ve hem bu yaşam deneyiminde hem de ölüm bardosu ve yeniden doğumda iç rüzgarlar, dürtüler, yönelimler olarak ortaya çıkarlar.
- Bağıntılı köken nedeniyle yaptığımız eylemlerin bize çevresel dönüşleri. Bu, karmanın, her şeyin birbirinden bağıntılı olarak oluştuğu ve bağıntılı olarak varolduğu evrende eylemlerimizin bize yansıması olacağını hatırlatır.
Karma Açısından Doğru Yaklaşım:
Ancak burada çok önemli bir nokta, Kendimizin ya da başkasının başına gelen olumlu ya da olumsuz durumları iyi ya da kötü karmaya bağlayan bir yargıda bulunmamak gerekir. Eski eylemlerin karmik dönüşleri olurken bunların nasıl döneceğini kestiremeyiz. Aynı zamanda, karmanın çevresel dönüşleri devam ederken, bir yandan yeni karmalarda oluşmaya devam ediyor, aksi takdirde her şey düzgün dairesel bir döngü içinde tekrar ederdi. Halbuki Samsara sıçrayan döngüler ve değişimlerle ilerliyor. Ayrıca bazı durumlar da karmik koşullanma ve dönüşlerle ilgili değil, Samsara’nın doğası ile ilgilidir. Örneğin süreksizlik, her şey doğar, değişir, dönüşür, hastalanır, yaşlanır ve ölür. Bu görüş, ortada görünür nedenler yoksa kendimizi ve başkalarını yargılamamamız ve Samsara’da nihai bir çözüm olmadığını fark etmemiz için çok önemlidir. Doğru yaklaşım; karmik izlerimizden içgörü ile özgürleşmek, çevresel dönüşler için etik tutum ve kabullenme geliştirerek hem kendimiz hem de tüm evren için, özgürleşme ve aydınlanma ile Buda doğamızı manifeste etme farkındalığına ulaşmamızdır.
Otomatik Yaşama
Otomatik yaşama, günlük yaşamda farkındalık geliştirmeden, karmik koşullanma ve alışkanlıkların etkisi altında yaşamak anlamına gelir. Bu durumda düşünce, duygu ve davranışlarımızı sorgulamadan tekrar ederiz. Zihinsel koşullanma karması, geçmiş deneyimlerin, çevresel etkilerin ve öğrenilmiş inançların bir sonucudur. Bu şartlanmalar bir kişinin algılarına, kararlarına ve eylemlerine rehberlik eder ve bilinçsiz otomatik davranışlara neden olabilir. Zamanla, bu alışkanlıklar derinleşir ve daha da kalıcı bir karmik etkiye sahip olur.
Düşünce ve Duygularla Otomatik Yaşama:
Farkındalık olmadan yaşamak, düşünceler ve duygular arasında sıkışıp kalmaya yol açabilir. Zihinsel süreçler sürekli olarak geçmiş olayları veya gelecekteki olasılıkları analiz etme eğilimindedir. Bu da bilincin “şimdi“ de var olmasını zorlaştırır. Duygusal tepkiler düşünceler tarafından tetiklenir ve bu, bilincin kendisini sürekli bir stres, endişe veya tatminsizlik döngüsü içinde bulmasına yol açabilir. Farkında olmadan yaşamak, bilincin bu düşünce ve duyguların farkında olmadan hareket etmesine ve böylece aynı döngüleri defalarca tekrarlamasına yol açar.
Farkındalık Geliştirmenin Önemi:
Otomatik yaşamın zorluklarından kaçınmanın yolu farkındalık geliştirmekten geçiyor. Farkındalık, kişinin düşüncelerinin ve duygularının farkında olması, onları gözlemlemesi ve tepki vermeden önce değerlendirmesi anlamına gelir. Bu süreç, bilincin karmik zihinsel koşullanmalarını ve otomatik tepkilerini tanımasına ve dönüştürmesine izin verir. Farkındalık pratiği, kişinin daha bilinçli ve anlamlı bir yaşam sürmesine, duygusal dengeyi sağlamasına ve daha bilinçli kararlar almasına yardımcı olur. Farkındalıkla yaşamak, kişinin içsel özgürlüğünü arttırır ve karmik izleri değiştirmeyi mümkün kılar.
İki Gerçek (Skt.Dva Satya) (Tib.: Denpa nyi)
Bu noktada dengeli bir bakış açısına sahip olmak önemlidir. Deneyimlediğimiz “ben” ve “fenomenler” inşa edilmiş gerçeklikler olsa da bu onların tamamen yok ya da yanlış oldukları anlamına gelmez. Geçici bir bağıl gerçeklik ve de nihai gerçeklik vardır.
Bu yaşam deneyimi ilk gerçektir, bir başlangıcı vardır, bir sonu vardır. Geçmişteki karmik koşullanmalarımız ve antroposentrik insan evriminin bilişsel tanımları tarafından üretilir. Yani, Bağıl Gerçektir. Bağıl gerçek, dünyayı algılama ve onunla etkileşim kurma yollarımızı kapsar. Bu gerçek, günlük etkileşimler ve pratik amaçlar için geçerlidir, ancak nihayetinde yanıltıcı veya yüzeysel olarak kabul edilir, çünkü gerçekliğin nihai doğasını ifade etmezler. Bağıl gerçek, özne ve nesne arasındaki ayrımlar gibi algı ikiliğine tabidir ve kültürel, sosyal ve kişisel faktörler tarafından şekillendirilir.
Öte yandan, Nihai Gerçeklik denen başka bir gerçek daha var; bu da nondual Buda Doğamızdır.
Bu gerçek, geleneksel anlayışın ve ayrımların dualitesinin ötesinde olan gerçekliğin nihai doğası ile ilgilidir.
Bilgelik bağlamında, bu genellikle nondual boşluk anlayışına (Tongpa nyi) atıfta bulunur. Tüm fenomenler birbirine bağlı olarak ortaya çıkar ve kalıcı varoluşdan boştur, yani geçicidir.
Bön bağlamında, nihai gerçeklik, varoluşun derin ve bağlantılı doğasını tanıyan sıradan algının ötesinde meditasyonda deneyimlediğimiz daha derin bir gerçeklik anlayışını içerir.
İki gerçeklik, “aslında ben yokum” gibi ekstrem bir uca kaymak ve bu yaşam deneyimini dışlamak yerine, hem bağıl hem de nihai olan varoluşu anlayan ve dönüştüren, dengeli bir bakış açısı geliştirmemizi sağlar.
Bölüm 2: Dharma Mudra
Dharma Mudra, içgörü bulguları olan dört dharma mührüdür. Bu dört mühür, varoluşun doğasını anlamamızı sağlar ve özgürlüğe ulaşmanın açık bir yolunu gösterir, bu bulguları farkındalıkla incelemeli ve doğrulamalıyız.
Süreksizlik
(Skt.Anitya) (Tib.: Mitakpa)
Her şeyden önce, parçaların birleşmesinden kaynaklanan tüm şeyler geçicidir. İçinde bulunduğumuz bina on yıl içinde burada olmayabilir. Belki yarın yanarak kül olabilir. Bir zamanlar on yaş daha gençtik vs. her yönden belirsiz bir geçicilik içerisindeyiz.
Hepimiz böyle sıradan geçicilik örneklerini yaşıyoruz. Fakat Budizm daha derine iner. Parçaların bir araya gelmesinden oluşan, yani birçok nedene ve koşula bağlı olan oluşumlar, değişir, dönüşür ve yok olur.
Özellikle canlılar açısından herkes bu geçicilikte hemfikirdir, ancak sandalye gibi bir cismin düne göre farklı olduğunu fark edemiyoruz. O anda sadece basit şeyleri algılıyoruz. Bir nehri ele alırsak, onu gördüğünüz an değişir. Ama bunun geçen yıl gördüğümüz nehrin aynısı olduğunu düşünüyoruz.
Süreksizlik günlük zihin durumlarımızı da etkiler, düşünceler ve duygular yükselir ve geçer. Zamansallık, forma dayalı varoluşun temel doğasıdır.
Düşünerek ve deneyimleyerek, herkes her şeyin değişmekte olduğu konusunda hemfikirdir, ancak yine de yeni arzular, yeni fikirler geliştiririz, şeyleri iyi, güzel, yararlı veya kötü, çirkin, zararlı olarak sınıflandırırız. Yeni umutlar ve korkular yaratırız. Bir şeyleri düzeltmekte ve sorunları çözmekte kayboluyoruz. Zamanımızı çoğunlukla gelip geçiciliğe isyan etmek için harcıyoruz, ancak tekrar tekrar yeniden başladığımızda oyunu zaten baştan kaybetmiş durumdayız. Süreksizlik gerçeği her şeyi yapmayı durdurmamız gerektiği anlamına gelmez. Gerçek gözümüzün önündedir, hayatın süreksizliğini bilerek, ama bir yandan yaşam deneyimimizi, ve varoluşumuzu kutlayabiliriz. Bu bilgeliğe sahip olabilmek, açgözlülüğümüzün, tatminsizliğimizin, takıntılarımızın, kaygımızın ve huzursuzluğumuzun köklerini keser.
Ancak formların bu doğasını gören ve içsel farkındalık geliştirenler, dışsal formlara veya zihinsel oluşumlara yapışmayı bırakabilir ve Buda doğasını manifeste edebilir.
Acı ve Tatminsizlik (Skt.Dukkha) (Tib.: Dukgnal)
Dharma Mudra’nın ikinci unsuru, tüm fenomenlerin doğası gereği ıstırapla ilişkili olmasıdır. Bu çok çekici görünmeyebilir, ancak Budist mantık bize her şeyin, değişime tabi olduğunu, ortaya çıktığını, kaybolduğunu ve kavramanın üstesinden gelmek için bilgeliği açıkça görmemiz ve geliştirmemiz gerektiğini söyler.
Buradaki ‘acı çekmek’, çok acı çekmek ya da her zaman depresif ya da mutsuz olmak anlamına gelmez. Aksine, ıstırabın nesnelere içkin olduğunu belirtir. Örneğin, doğumdan ölüme kadar tüm insanları düşünürsek, yaşamları boyunca ne için çalışırlar? Mutluluk. Neden üniversiteye gidiyoruz, bir ev sahibi oluyoruz, bir aile kuruyoruz ya da çekici kıyafetler alıyoruz? Mutluluk için.
Sorunları çözmek için iddialarımız var, hatta savaşlar başlatıyoruz, bunun dünyayı daha iyi hale getireceğini ve böylece mutlu olabileceğimizi iddia ediyoruz. Ne yaparsak yapalım, arka planda niyet ettiğimiz hedef mutlu olmaktır. Bununla birlikte, ne yaparsak yapalım, hiçbirimiz tam olarak tatmin olamayız ve kendimiz dışında bir yerlerde durumlara veya nesnelere sahip olarak kalıcı mutluluğa ulaşamayız.
İkinci Dharma Mudra, mutluluk arzusunun yaptığımız her şeyde bizi harekete geçirdiğini söylüyor. Bazen biraz mutluluk buluruz, ancak Budistler bu konuda katıdır ve bunu acı çekmek olarak tanımlarlar. Neden? Çünkü rahat bir eviniz ya da güzel ilişkileriniz var. Güvenilir bulduğumuz tüm bu şeyler her zaman değişmeye ya da yok olmaya tabidir.
Buda’nın ilk dersini verirken dediği gibi, “keşişler, hayat acı çekmektir.” Ancak iyi haber şu ki, Buda bu durumdan kurtulmanın mümkün olduğunu da söyledi. Bu konuda bir şeyler yapabileceğimiz çok net bir yol var.
Kurtuluş neden mümkün? Acı çekmek nedenlere ve koşullara bağlı olduğundan, sonsuz değildir. Nedenlere ve koşullara bağlı olmayan bir şey bulabilir miyiz? Öyleyse, ıstıraba yol açan sebeplerden ve koşullardan kurtulabilirsek, ıstıraba son verebiliriz.
Kendimize karşı son derece dürüst olmalıyız. Nasıl davranırsak davranalım, her zaman karmik şartlanmalarımız, düşüncelerimiz ve duygularımız tarafından yönlendiriliriz, ne kadar soyut ve belirsiz olurlarsa olsunlar, bize ne yapmamız gerektiğini söylerler.
Bu nedenle, beden, konuşma ve zihin yoluyla eylemlerimiz, bitki tohumları ve bu tohumlardan tüm kişiliğimiz, algılarımız, koşullarımız ve tüm yaşam deneyimimiz ortaya çıkar. Bu eylemler genellikle arzu, kaçınma vb. tarafından motive edilir, karmik koşullanmalar ve “ben” tanımımız tarafından yönlendirilir. Böylece ıstırap ortaya çıkar.
Üç tür ıstırap vardır:
- Acı Çekmenin Acısı: Bu, fiziksel ve zihinsel acıyı kapsayan en belirgin acı çekme şeklidir. Şunları kapsar: Fiziksel acı: Hastalık, yaralanma. Zihinsel ıstırap: Kaygı, korku, keder, hayal kırıklığı, depresyon. Dış ıstırap: Doğal afetler, sosyal adaletsizlik, çatışma.
- Değişimin Acısı: Bu, her şeyin süreksiz doğasından kaynaklanan içsel memnuniyetsizliği ifade eder. Zevkli deneyimler bile geçicidir ve nihayetinde tatmin edici değildir, çünkü kaçınılmaz olarak değişirler ve sona ererler. Bu şunları içerir: Mutluluğun geçici doğası: Sevinç, zevk ve olumlu deneyimler geçicidir ve sonunda kaybolur. Kaybın acısı: Sevdiklerini, sahip olduklarını veya arzu edilen durumları kaybetmekten kaynaklanan acı.
- Şartlı Varoluşun Acısı: Bu, ıstırabın en ince ve yaygın şeklidir. Samsara’nın koşullu varoluşun doğasında var olan sınırlamalar: Yaşlanma, hastalık ve ölüm gibi yaşam deneyiminin sınırlamaları. Sürekli arzu ve tiksinti, Samsara’nın sonsuz döngüleri.
Bu üç tür ıstırabın birbirini dışlamadığını ve çoğu zaman örtüştüğünü belirtmek önemlidir. Acının doğasını tanımak, kurtuluşa giden yoldaki ilk adımdır. Acı çekmenin farklı yönlerini anlayarak, deneyimlerimiz hakkında daha derin bir farkındalık geliştirmeye başlayabilir ve acı çekmenin üç temel nedeni olan cehaletimizi, samsarik arzu ve hırslarımızı öfke, nefret ve itici duygularımızdan özgürleşmek için çalışabilir ve mutluluğumuzu içimize köklendirmek için bilgelik geliştirebiliriz.
Boşluk
(Skt.Shunyata) (Tib.: Tongpanyi)
Otomatik yaşamımızdan gelen cehalet sisi altında yaşıyoruz. Çünkü gerçekliğin doğasını gözlemlemiyoruz, daha soyut ve ince şeyleri anlamıyoruz, sadece süreksizliği ve ıstırabı temel bir şekilde anlıyoruz.
Gerçekliğin temel doğası boşluktur, yani tüm fenomenler ve benlikler, kendilerinden önce var olan fenomenlerden ve benliklerden bağımsız olarak var olmazlar. Ancak bu, hiçbir şeyin var olmadığı anlamına da gelmez.
Her şey nedenlere ve koşullara bağlı olarak, bir neden-sonuç zincirinde gerçekleşir.
Her şeyden önce, Budizm’e göre, algıladığımız nesneler kendilerinden önce gelen olaylardan bağımsız olarak var olmazlar. İkincisi, “ben” öznesi sürekli değişen bir yanılsamadır.
Doğuştan gelen cehaletimiz ve bilişsel tanımlarımız nedeniyle, şeylerin katı bir şekilde var olduğuna inanıyoruz. Örneğin sandalyeyi ele alalım: Tüm parçaları, bacakları, çerçeveyi, kaplamayı incelersek, en küçük parçalara baktığınızda bir sandalye göremezsiniz. Sandalye üretilmiş bir biliştir.
Tüm bu öğeleri bir araya getiriyoruz ve buna sandalye diyoruz. Bir sandalye oturmak için iyidir, ancak yerde yürüyen bir hamam böceği onu tamamen farklı bir şey olarak görebilir. Çoğu insan ona sandalye dese ve onu kullansa da sandalye adını taşıyan nihai bağımsız bir varlık yoktur.
Benzer şekilde, gözlemlediğimizde, tek, bağımsız veya kalıcı bir şey bulmuyoruz, sadece fiziksel ve zihinsel görünümlerin sürekli değişen toplamlarını buluyoruz.
Bu cehaleti bilişimizden çıkarırsak, düşüncelerimizin bile somut katı bir gerçekliği olmadığını bilirsek, karamsar veya endişeli olmamız için hiçbir neden yoktur. Mantıksal akıl yürütmeye dayanmasına rağmen, bu temel bir öğretidir ve anlaşılması çok kolay değildir. Ancak bencilliği ve boşluğu kavradığınızda, her şey gerçek doğasından ziyade bir rüya ve zihnimizin bir yansıması gibi görünmeye başlar.
Bir rüyada ne kadar acı çekersek çekelim, önemli değildir, çünkü uyandığınızda her şeyin bir yanılsama olduğunu anlarız. Boşluğu gerçekten anlarsak, her zaman duygularımız tarafından yönlendirilmeyiz ve olumsuz karma yaratmayız. Karma yaratmadığımızda ve farkında olduğumuzda, Samsara’nın döngüsel varlığının neden olduğu acının kökünü keseriz.
Nirvana
Dördüncü Dharma Mudra, Nirvana’nın aşırılıkların ötesinde olduğudur. Birçok dinde ve manevi öğretide asıl amaç, var olan ve tutunabileceğiniz bir şeyi başarmaktır.
Nirvana tutunabileceğiniz bir şey değil. Aksine, yapay olan ve belirsizliğe neden olan her şeyi ortadan kaldırdığımızda ulaştığımız doğal, durumdur. Cehalet sisini kökenimizden çıkardığımızda, gerçekliğin doğasıyla aynı olan zihnin doğası, açık gökyüzü gibi ortaya çıkar.
Bu içimizdeki Buda doğasıdır, bu Nirvana’dır.
Özünde, Buda doğası potansiyeldir ve Nirvana onun gerçekleşmesidir.
Bölüm 3: Tibet Sanatı ve Sembolizmi
Tibet bilgeliği aynı zamanda kültürüne nüfuz eden görsel thangkalardan mandalalara zengin sanat ve sembolizm dokusunu da barındırır.
Tibet sanatı manevi öğretileri somutlaştırır ve felsefi kavramların görsel bir temsili olarak hizmet eder. Bu sanatsal ifadeler sadece süslemeler değildir; Meditasyon araçlarıdır ve uygulayıcıları daha derin bir anlayışa davet ederler.
Tibet sanatında bulunan sembolizm, bilgeliğin farklı boyutlarını görsel olarak yansıtır. Farkında olsak da olmasak da tüm deneyimler kişinin zihnindeki görselleştirmelerle başlar. Bu sembolizmle meşgul olmak ve görselleştirme meditasyonları uygulamak, zahmetsiz farkındalığa, zihni stabilize etmeye ve Buda Doğası niteliklerini ortaya çıkarmaya yardımcı olur.
Tibet İkonografisini Anlamak
Tibet ikonografisi çok çeşitli sembolleri, aşkın varlıkları, mandalaları ve sanatsal ifadeleri kapsar. Meditasyon bir zorunluluktur, temel bir uygulamadır, ancak bunlar zorunlu değildir. Fakat bu ikonografiyi inceleyerek, Tibet Bilgeliğinin temel ilkelerinin yanı sıra Tibet geleneklerine nüfuz eden varoluş, boşluk, farkındalık ve Buda Doğası için görsel hatırlatıcılar hakkında fikir edinebilirsiniz.
Tibet ikonografisinin özünde, her biri aydınlanmanın belirli yönlerini ve tam uyanışa giden yolu temsil eden aşkın varlıkların tasviri yer alır. Örneğin, şefkat Bodhisattva’sı Avalokiteshvara, ihtiyacı olan sayısız varlığa ulaşma yeteneğini sembolize etmek için genellikle birden fazla kolla tasvir edilir. Benzer şekilde, bilgeliğin somutlaşmış hali olan Manjushri, cehalet ve yanılsamanın köklerini kesen bir kılıç kullanırken tasvir edilmiştir.
Bu temsiller sadece adanmışlık nesneleri olarak değil, aynı zamanda uygulayıcıların kendi içlerinde geliştirmeyi arzuladıkları niteliklerin hatırlatıcıları olarak da hizmet eder ve ikonografiyi kişisel dönüşüm için güçlü bir araç haline getirir.
Tibet sanatındaki renkler ve formlar, daha derin anlamlar iletmek için kasıtlı olarak seçilmiştir. Örneğin, Lotus çiçeği, cehaletin bulanık sularına rağmen tüm varlıkların içinde var olan saflığı ve aydınlanma potansiyelini temsil eder.
Bu unsurları anlamak, sanata gömülü anlam katmanlarını çözmeye yardımcı olur. Tibet Bilgeliğinin öğretileri ve uygulamalarıyla daha derin bir bağlantı kurar. Farkındalığı ve iç gözlemi teşvik eder, uygulayıcıları daha geniş bilgelik yolculuğu bağlamında kendi yaşamları üzerinde düşünmeye davet eder.
Sanatın Uygulamadaki Rolü
Sanat, Tibet bilgeliğinin uygulanmasında çok önemli bir rol oynar ve manevi ve maddi alemler arasında bir köprü görevi görür. Tibet kültüründe sanat sadece bir ifade biçimi değildir; Manevi pratiğin hayati bir bileşenidir ve derin felsefi kavramları aktarmanın bir yoludur.
Mandalaların karmaşık tasarımları, thangkaların canlı renkleri ve ritüel müziğin ritmik kalıplarının tümü, uygulayıcıları birden fazla düzeyde meşgul etmeye, Budist öğretilerinin daha derin bir şekilde anlaşılmasını teşvik etmeye ve meditatif deneyimi geliştirmeye hizmet eder.
Tibet geleneklerinde sanatın yaratılması genellikle ayrıntılara titiz bir dikkat ve derin bir sembolizm anlayışı gerektirir. Bir parçadaki her unsur, her şeyin birbirine bağlılığını yansıtan anlamla doludur.
Örneğin, mandalalar sadece görsel olarak büyüleyici olmakla kalmaz, aynı zamanda kozmosu ve aydınlanmaya giden yolculuğu da temsil eder. Bu sembolik boyut, uygulayıcıları kendi varoluşlarını ve manevi yollarını düşünmeye davet eder, böylece bilgeliğin öğretileriyle daha derin bir bağlantı kurmayı kolaylaştırır.
Dahası, sanat bir tür farkındalık pratiği olarak hizmet eder. Sanatın yaratılmasına veya takdir edilmesine katılmak, bireyleri o anda var olmaya teşvik eder, farkındalık ve konsantrasyon duygusunu geliştirir. İster resim yapıyor, ister heykel yapıyor veya müzik yapıyor olsun, bu sanatsal faaliyetler, Tibet meditasyon tekniklerinin merkezinde yer alan farkındalık ilkeleriyle uyumlu olarak odaklanma ve niyet gerektirir.
Sanatın bu yönü sadece uygulayıcının deneyimini zenginleştirmekle kalmaz, aynı zamanda daha derin meditatif durumlar için gerekli olan bir huzur ve netlik durumunu da geliştirir.
Sembolizm
Tibet Bilgeliğindeki ritüel nesneleri, fiziksel formlarının ötesine uzanan, manevi uygulamalar ve daha derin varoluş anlayışı için kanal görevi gören derin sembolizm taşır. Budaların öğretilerinin, Bodhisattvaların ve gerçekliğin doğasının çeşitli yönlerini temsil ederler.
Karmaşık bir şekilde tasarlanmış dua tekerleklerinden basit ama güçlü mala boncuklarına kadar her öğenin farkındalık, meditasyon ve sağlıklı enerjiyi artırmada rolü vardır. Sembolizmleri, fiziksel ve zihinsel dünyalar arasındaki karmaşık ilişkiyi yansıtır ve fiziksel nesnelerin derin felsefi kavramları nasıl somutlaştırabileceğini gösterir.
Anahtar Sembolizm
Nitelikler: Aşkın Varlıklar, aşağıdakiler gibi belirli nesneleri tutar:
Lotus: Saflık ve aydınlanma.
Vajra: Yok edilemez gerçek.
Zil: Bilgelik ve boşluk.
Duruşlar: Oturur haldeki lotus duruşu meditasyon ve aydınlanmayı sembolize ederken, dinamik duruşlar eylem ve korumayı temsil eder.
Tibet dua bayrakları
“Rüzgâr atı” anlamına gelen, lungta olarak bilinen Tibet dua bayrakları, Tibet kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır.
Dua Bayraklarının Anlamı ve Amacı
Dua bayraklarının öncelikli amacı tüm varlıklara bereketi ve pozitif enerjiyi yaymak ve barış rüzgarları estirmektir. Rüzgârın, bayrakların üzerine yazılan mantraları ve duaları dünyanın her köşesine taşıdığına inanılıyor.
Bayraklar, tüm elementlerin ve varlıkların birbirine bağlılığını sembolize eder. İnsanlar ve doğal dünya arasındaki ekolojik uyumu da teşvik ederler.
Lungta bayraklarının, onları asanların yaşam gücünü (lung) ve iyi talihini (ta) artırdığına inanılır.
,
Tasarım ve Sembolizm
Beş Renk: Bayraklar geleneksel olarak beş elementi temsil eden beşli setler halinde yapılır:
Mavi: Uzay (Budist okulları). Hava (Bön okulu).
Beyaz: Hava (Budist okulları). Uzay (Bön okulu).
Kırmızı: Ateş.
Yeşil: Su.
Sarı: Toprak.
Bu elementlerin uyumlu dengesi sağlık ve esenlik için çok önemlidir. (Daha ayrıntı için 5 Element bölüne bakınız.)
Merkezi Sembol: Rüzgâr atı (lungta) genellikle bayrağın merkezinde tasvir edilir. Pozitif enerjinin yayılmasını simgeleyen “dilek yerine getiren mücevheri” sırtında taşır.
Bayraklar da ayrıca:
Mantralar: “Om Mani Pedme Hum” (Avalokiteshvara’nın şefkat mantrası), barış ve aydınlanma ve 5 element dengesi duaları.
Resimler: Aşkın varlıklara ait ve Sekiz Uğurlu İşaret gibi tasvirler.
Dua Bayrak Çeşitleri
Yatay Bayraklar (Lungta): Bir çizgiye asılır ve ağaçlar, direkler veya çatılar arasına asılır. Doğada çadır kurulduğunda da çadırın üzerine ve etrafına asılır.
Dikey Bayraklar (Darchog): Direklere monte edilir ve yere veya dağların ve çatıların üzerine yerleştirilir.
Uygun Kullanım
Yerleştirme: Dua bayrakları, rüzgârın nimetleri dağıtması için rüzgâr alan, dağ geçitleri, çatılar çadırların tepesi veya nehirlerin yakınları gibi yüksek, açık alanlara asılır.
Vajra ve Çan
En önemli ritüel nesnelerden biri vajra’dır. Dualar sırasında tutulduğunda, vajra, uygulayıcının cehaletin üstesinden gelme ve zihinsel berraklığa ulaşma taahhüdünün bir hatırlatıcısı olarak hizmet eder. Genellikle bir şimşeği andıran biçimi, aldatma ve yanılsamayı kesme gücünü ifade eder, ıstırabın doğasını ve kurtuluş arayışını, yok edilemez gerçeği anlamanın önemini vurgular.
Benzer şekilde, çan, vajra’yı tamamlar ve şefkate eşlik eden bilgeliği sembolize eder. Çanın sesinin Dharma’nın öğretileriyle rezonansa girdiği, zihinde titreştiği ve uygulayıcıların farkındalık geliştirmesine yardımcı olduğu düşünülür. Çanın genellikle bronzdan dökülen şekli boşluğu ifade ederken, sesi tüm varlıkların birbirine bağlılığını fark etmekten kaynaklanan derin bilgeliği temsil eder. Aydınlanma çağrısı olarak hem yaşamda hem bardoda hatırlatıcı olur.
Yiyecek, çiçek ve tütsü gibi nesnelerle yapılan sunular, yola adanmışlık, aynı zamanda yaşamın geçiciliğini ve cömertliğin önemini hatırlatır.
Tibet Ses Çanakları
Tibet ses çanakları, meditasyon, ses terapisi ve manevi uygulamalarda kullanılan geleneksel enstrümanlardır. Tokmakla vurulduğunda veya ovulduğunda rezonans tonları ve armonik tonlar üreten metal kaselerdir. Bu çanaklarla ortaya çıkan harmonik sesler iyileşmeyi, konsantrasyonu ve şimdiki anla daha derin bir bağlantıyı sağlar.
Kompozisyon
Geleneksel kaseler yedi metalin karışımından yapılmıştır.
Tasarım: Kaseler boyut, kalınlık ve şekil bakımından farklılık gösterir, bu da tonlarını ve rezonanslarını etkiler. Birçoğu mantralar, Bilgelik sembolleri tasarımlarıyla bezenmiştir.
Ses Üretimi:
Çanağa vurmak net, rezonanslı bir ton üretir.
Çanağı bir tokmakla ovalamak, sürekli titreşimler ve harmonik üst tonlar oluşturur. Titreşimler hem işitilebilir hem de bedende hissedilen derin bir rezonans hissi oluşturur.
Doğru kullanım yöntemi
Hazırlık:
Rahat ve sessiz bir yerde oturun. Bir süre hazırlık için dinginleşme meditasyonu yapın.
Çanağı avucunuzun üzerinde tutun veya stabilite için bir mindere koyun.
Vuruş: Çanağın yan tarafına hafifçe vurmak için bir tokmak kullanın ve net bir ton elde edin.
Ovalama: Tokmağı belirli bir açıyla tutun ve kısa hafif bir vuruşun hemen ardından sabit, dairesel bir hareketle çanağın kenarı boyunca tek yönde ovalayın. Sürekli, rezonanslı bir ses oluşturmak için eşit basıncı koruyun.
Farkındalık: Sese ve titreşimlere odaklanın, meditasyon ile eşlik edin.
,
Budalar
Tibet ikonografisindeki Budalar, döngüsel varoluş olan Samsara’yı aşan ve nihai bilgelik ve şefkati somutlaştıran aydınlanmış varlıkları temsil eder. Genellikle belirli özelliklerle tasvir edilirler:
Shakyamuni Buda: Tipik olarak, aydınlanmasını sembolize etmek için bir eli toprağa (“toprağa dokunan” mudra) dokunarak meditasyonda otururken tasvir edilen tarihi Buda.
Beş Dhyani Buda: Aydınlanmanın farklı yönlerini ve beş bilgeliği temsil eder ve belirli samsarik sanrıların dönüştürülmesi ile ilişkilidir:
Vairocana: Merkez, beyaz, Zihnin doğasının bilgeliği.
Akshobhya: Doğu, mavi, ayna benzeri bilgelik.
Ratnasambhava: Güney, sarı, nondual bilgelik.
Amitabha: Batı, kırmızı, ayırt edici bilgelik.
Amoghasiddhi: Kuzey, yeşil, her şeyi başaran bilgelik.
Şifa Budası (Sangye Menla): Mavi renkli, elinde bir ilaç kasesi tutan, şifa ve şefkati simgeleyen Buda.
Bodhisattvalar
Bodhisattvalar, tüm hissedebilen varlıkların yararına Samsara tamamıyla nirvanaya dönüşene kadar yardım etmeye yemin etmiş varlıklardır. Belirli erdemleri ve nitelikleri somutlaştırırlar:
Avalokiteshvara (Chenrezig): Merhametin Bodhisattva’sı, sayısız varlığa yardım etme yeteneğini sembolize etmek için genellikle birden fazla kolla tasvir edilir. Altı heceli mantra “Om Mani Padme Hum” onunla ilişkilidir.
Manjushri: Sanrının kökünü kesen bilgeliğin Bodhisattva’sı, cehaletin köklerini kesmek için alevli bir kılıç ve Prajnaparamita metnini taşıyan bir nilüfer tutarken tasvir edilmiştir.
Tara: Şefkati ve hızlı eylemi somutlaştıran bir kadın bodhisattva. Yeşil Tara aktif şefkati temsil ederken, Beyaz Tara uzun yaşamı ve iyileşmeyi sembolize eder.
Vajrapani: Gücün Bodhisattva’sı, genellikle bir vajra tutarken ve engelleri kaldırmak için hiddetli bir duruşta gösterilir.
Dingin Aşkın Varlıklar
Dingin aşkın varlıklar iç huzuru, bilgeliği ve şefkati sembolize eder. Genellikle sakin ifadeler, dingin duruşlar ile tasvir edilirler. Meditasyonda imgeleme uygulamalarında meditasyon arketipleri (yidamlar) olarak hizmet ederler.
Örnekler arasında Amitabha Buda, Tara ve Chenrezig sayılabilir.
Sevgi dolu şefkat, sabır ve farkındalık gibi olumlu nitelikleri geliştirmek için kullanılırlar. Bu arketip aşkın varlıklar, ölüm bardosunun ikinci kısmın ilk kısmında da rüyavari vizyonlar olarak belirirler.
Hiddetli Aşkın Varlıklar
Hiddetli aşkın varlıklar, görünüşte hiddetli olsalar da, şefkatin tezahürleridir. Olumsuz duyguların ve engellerin bilgeliğe ve manevi güce dönüşümünü temsil ederler.
Mahakala: Dharma’nın koruyucusu, koyu tenli, çoklu kollar ve hiddetli ifadelerle tasvir edilmiştir. Onun hiddeti, cehaletin ve engellerin yok edilmesini sembolize eder.
Vajrakilaya: İç ve dış engelleri kaldırmakla ilişkili hiddetli bir Vajrasattva biçimi.
Yamantaka: Samsara’ya karşı nihai zaferi simgeleyen, bufalo kafası ve çok sayıda kolu ve bacağı olan bir formda görselleştirilen Samsara ve ölümün fatihi olarak imgelenir..
Hiddetli aşkın varlıklar, ileri tantrik uygulamalarda kişinin içsel korkuları ve sanrılarıyla yüzleşmek ve onları dönüştürmek için kullanılır.
Bu arketip aşkın varlıklar, ölüm bardosunun ikinci kısmın devam eden kısmında da rüyavari vizyonlar olarak belirirler.
Mandalalar
Mandalalar, evrenin sembolik bir temsilidir ve meditasyon ve ritüel uygulamalarında kullanılan farklı bilgelik konularının görselleştiren bir araçtır. Aydınlanmaya ulaşmak için hem manevi bir sembol hem de görsel yardımcılardır.
Kalachakra Mandala:
Kalachakra Tantra ile ilişkili en karmaşık ve iyi bilinen mandalalardan biri. Kalachakra Mandala zamanı, mekânı ve aydınlanmaya giden yolu temsil eder.
Kalachakra Mandala renkli kumlardan yapılmıştır. Tamamlandığında, kum mandala’nın süpürülüp dağılmasına, maddi yaşamın boşluğunu, geçici doğasını sembolize eden törenler eşlik eder.
Sanat ve ritüel nesnelerdeki sembolizmi anlamak, Tibet Bilgeliği pratiğini zenginleştirir ve sanat, felsefe ve maneviyat arasındaki karmaşık ilişkiyi vurgular. Bu nesneler meditasyon için araçlar, zihin haritaları olarak hizmet eder ve uygulayıcıları kendileri ve çevrelerindeki dünya hakkında daha derin bir anlayışa yönlendirir. Bu sayede ritüeller, aydınlanmaya giden yolculuğu geliştirerek içgörüye giden bir yol desteği ve enerjetik bir güç haline gelir.
Beş Element
Tibet Bilgeliğinde beş element; toprak, su, ateş, hava ve uzay her şeyin ve her sürecin enerjetik oluşum mekaniğini açıklar. Elementlerin anlaşılması, Şamanizm, Tantra ve Dzogchen gibi çeşitli gelenekleri birbirine bağlayan bir yaklaşım sunar.
Elementlerin isimleri semboliktir. Doğal çevrenin tanıdık unsurlarına benzetilerek belirli niteliklerin ve eylem biçimlerinin tanımlanmasını önerirler. Doğal unsurları hem iç hem de dış güçleri tanımlamak için temel metaforlar olarak kullanır. Örneğin, elementlere fiziksel özellikler atfedilir: toprak katılıktır; su uyumdur, ateş sıcaklıktır; hava harekettir ve uzay da diğer dört etkin elementi barındıran uzamsal boyuttur. Ayrıca elementler farklı duygular, mizaçlar, yönler, renkler, tatlar, vücut tipleri, hastalıklar, düşünme tarzları ve karakterle ilişkilendirilir. Benliğin beş unsurundan beş duyu ve beş duyusal deneyim alanına; beş olumsuz duygu ve beş bilgelikten bedenin beş uzantısına, bunlar beş ana yaşamsal enerjinin(Tib. Lung Skt. Prana) yansımalarıdır. Bunlar her fiziksel, duyusal ve zihinsel olgunun bileşenleridir.
Elementel süreçler evreni yaratır, sürdürür ve nihayetinde yok eder. Bu durum bireysel varlıklar için de geçerlidir: doğumda elementlerin etkileşimi bedeni, zihni ve kişiliği yaratır. Ölümle birlikte elementler birbirinin içine çökerken bütün bunlar da çözülür. Ve tüm yaşam boyunca, bireyin elementlerle olan ilişkisi deneyimin kalitesini belirler.
İnsan bedenlerimiz yüz binlerce yıl boyunca fiziksel çevreyle olan ilişkileri sayesinde evrimleşmiştir. Gövdede beş ana uzantı vardır: iki bacak, iki kol ve bir baş. Bunların her biri daha sonra diğer beşine ayrılır: kollar ve bacaklar beş el ve beş ayak parmağına, baş ise beş duyu organına ayrılır.
Geleneksel formülasyonlardan biri eti toprak; kanı ve diğer bedensel sıvıları su, elektriksel ve kimyasal enerjileri ve metabolik ısıyı ateş; nefesi, oksijeni ve diğer gazları hava; bedenin kapladığı alan, boşluklar ve bilinci de uzay elementi olarak tanımlar. Bu beş unsurun her biri elementler açısından daha da analiz edilebilir: bedende sağlamlık (toprak). Uyum (su), sıcaklık (ateş), hareketlilik (hava) ve farkındalık (uzay) bulunabilir. Bu bölümler kana da uygulanabilir: katılık, akışkanlık, sıcaklık, hareket, boşluk. Ve elbette alt bölümlerin her biri, nihayetinde her şey temel beş element enerjisine indirgenene kadar, daha fazla beş katlı analizle incelenebilir.
Beş elementin etkileşimleri yalnızca sistemin parçalarını, tek tek bedenleri ve gezegenleri, bilgisayar yazılımlarını ve ağaçları değil, aynı zamanda her boyuttaki tüm varoluş realitelerini de meydana getirir. Var olan her şeyin karmaşıklığının altında beş elementin dinamizmi yatmaktadır.,
ELEMENT | TEMEL NİTELİK | BAĞLANTILI BİLGELİK | SAF IŞIK | |
Toprak | Topraklanmış, Bağlantıda olmak | Aynasal Bilgelik | sarı | |
Su | Rahatlık, Akıcılık | Herşeyi Kapsayan Bilgelik | mavi | |
Ateş | Neşe, Esinlenme | Farkındalık Bilgeliği | kırmızı | |
Hava | Esneklik, Hareket | Eşitlik Bilgeliği | yeşil | |
Boşluk | Açıklık, Kapsayıcılık | Boşluk Bilgeliği | beyaz |
RUHSAL PRATİĞİN ÜÇ DÜZEYİ
Ruhani uygulamada elementlerin kullanımı, yaklaşımın Şamanik, Tantrik ve Dzogchen yoluyla olmasına göre değişir; yani dışsal, içsel ve gizli seviyeler.
DIŞSAL
Dışsal olarak, elementler, beden, üzerinde yaşadığımız toprak, içtiğimiz su, bizi ısıtan ateş, soluduğumuz hava ve içinde hareket ettiğimiz alan- aynı zamanda elementlerle bağlantılı ruhlardır.
İÇSEL
İçsel unsurlar formlarından ziyade temel enerjilerdir. Bunlar bedenlerimizde kanımızı pompalayan, yiyeceklerimizi sindiren ve nöronlarımızı ateşleyen fiziksel enerjilerin yanı sıra sağlığımızın ve kapasitelerimizin dayandığı ve bağlı olduğu daha süptil enerjilerdir.
GİZLİ
Elementlerin gizli boyutu dualitenin ötesinde bulunur ve bu nedenle deneyimi zorunlu olarak ayrı nesnelere bölen dil ile tarif edilmesi zordur. Elementlerin bu en süptil boyutu varlığın ışıltısı, “beş saf ışık”, boşlukla ayrılmaz bir şekilde birleşmiş olan ve her şeyin temeli olan berrak ışığın yönleridir. Elementlerin bu seviyesiyle ilişkili uygulamalar ve öğretiler Dzogchen öğretilerinden gelmektedir.
Bu üç boyut sadece kavramsal olarak birbirinden ayrılmıştır. Dışsal, içsel ve gizli olanın gerçekten bölünebileceğini veya Şamanik Tantrik ve Dzogchen yaklaşımlarının birbirini dışladığını düşünmek bir hata olur. Hepsi olanın birbiri ile etkileşen üç düzeyidir.
Elementlerle çalışırken, deneyimin ve deneyimleyenin zeminiyle çalışırız. Doğal dünyadaki elementleri, güzelliklerini ve etkileşimlerini tanımak. Elementlerin kutsal dansına girmek, gizem ve potansiyel dolu yaşayan bir dünyada varolmaktır.
BEŞ SAF IŞIK
Beş elementin en süptil boyutu “beş saf ışık” olarak bilinir. Bön geleneğindeki Dzogchen öğretilerinin ana döngüsü olan Zhang Zhung Nyan Gyud, elementel enerjilerin kendi içlerinde her zaman saf olmalarına rağmen nasıl töz olarak algılandıklarını açıklar. Bu aynı zamanda ölüm ve doğum arasındaki Bardoda bireyin Samsara’nın vizonlarına ya da Nirvananın özgürlüğüne doğru nasıl gittiğinin de öyküsüdür. Başka bir düzeyde, karmik hayallere kapılmayı sona erdirmek ve zihnin doğal halinde kalmak için herhangi bir anda ne yapılabileceğinin açıklamasıdır.
Zhang Zhung Nyan Gyud’ den:
Her birimiz için her şey, her şeyin kendisinden doğduğu, her şeyin içinde var olduğu ve her şeyin içinde çözündüğü Büyük Anne olan ilksel uzayla başlar. Bu boşlukta hareket vardır. Buna neyin sebep olduğunu kimse bilmez. Öğretiler yalnızca karmanın rüzgarları hareket etti der. Bu, Prana’nın en süptil seviyesinin, sonsuz uzayı, özellikleri veya bölünmeleri olmadan kaplayan enerjinin hareketidir. Prananın akışıyla ayrılmaz bir şekilde birleşmiş olan ilksel farkındalığın akışıdır, saf ve “ben”sizdir. Bu saf farkındalıkta beş ışık ortaya çıkar.
Beş ışık ilksel parlaklığın yönleridir. Bunlar elementlerin en süptil seviyesi olan beş saf ışıktır. Beş saf ışığın aydınlığı ve rengi hakkında konuşuruz ama bu semboliktir. Beş saf ışık görünür ışıktan daha suptildir, gözle algılanan her şeyden daha suptildir, herhangi bir yolla ölçülen veya algılanan herhangi bir enerjiden daha suptildir. Bunlar, görünür ışık da dahil olmak üzere diğer tüm enerjilerin kendisinden doğduğu ana enerjilerdir.
Beyaz veya renksiz ışık uzay, yeşil ışık hava, kırmızı ışık ateş, mavi ışık su ve sarı ışık topraktır. Bunlar berrak ışığın beş yönü, tek varoluş küresinin gökkuşağı benzeri enerjileridir (Tib. tigle yag çik).
Eğer beş ışık algılayan bir öznenin nesneleri olarak dualist bir şekilde deneyimlenirse, daha da büyümüş gibi görünürler. Beş ışık daha kaba hale gelmez ama düalist görüşün çarpıtmaları yoluyla birey onları daha kaba olarak algılar. Elementler daha büyük bir töze doğru büyüyor gibi göründükçe, daha da ayrıştırılırlar ve etkileşimleri yoluyla tüm düalist deneyimi oluşturan özne ve nesneler de dahil olmak üzere tüm fenomenleri manifeste ettirirler.
Nihayetinde beş ışık ham, doğal fiziksel unsurlar ve dış gerçekliğe ait beş kapsayıcı nitelik kategorisi haline gelir. Varoluşun farklı boyutları haline gelirler ki bunlar formlu ve formsuz varlıkların var olduğu çeşitli alemlerdir. İçsel olarak beş ışık kalınlaşır ve organları, bedenin beş dalını, her elin beş parmağını, her ayağın beş parmağını, beş duyuyu ve beş duyu alanını oluşturur.
Beş ışık, eğer aldanmaya devam edersek beş olumsuz duyguya, saflıklarının farkına varırsak ise beş bilgeliğe ve beş Buda ailesine dönüşür.
Bu, uzak geçmişte meydana gelmiş yaratılışla ilgili bir hikaye değildir. Bireysel varlıklar olarak nasıl yaşadığımızla, cehalet ve aydınlanma potansiyelleri ile ilgilidir. Beş ışık varoluşun saf temelinin (Kunzhi) nondual, sürekli bir manifestesi olarak tanınırsa, Nirvana başlar. Beş ışık dualist olarak algılanır ve bir öznenin nesneleri olarak dışarıdan var oldukları düşünülürse, Samsara başlar. Farkındalık saf niteliklerle bütünleşir ve özdeşleşirse, temelden bir Buda doğar; saf olmayanlarla özdeşleşirse, samsarik bir varlık ortaya çıkar. Bu anda, şu anda, süreç devam etmektedir.
Deneyimde tezahür eden şey genellikle süptil seviyelerde başlar ve daha kaba seviyelere geçer. Bu, ister bir düşüncenin doğuşu ister bir gezegenin doğuşu olsun, yeni şeylere veya yeni varlıklara yol açan her süreç için geçerlidir. Bir bireyin fiziksel bedeni arzuyla başlar ve seksle sonuçlanarak iki küçük hücreyi bir araya getirerek tam insan bedenine dönüşür. Dil, saf sesle başlar ve anlamı ve insanların tüm felsefelerini ve şiirlerini doğurur. Fizikçiler bize evrenin boyutsuz bir noktada yoğunlaşan enerjiden doğduğunu ve giderek karmaşıklaşan yapıların yıldızlar, gezegenler ve organizmalar olarak ortaya çıktığını söyler. Sorunlar genellikle dini veya siyasi fikirlerdeki farklılık gibi bir yanlış anlamadan başlar ve tartışmalara, ömür boyu sürecek düşmanlıklara ve hatta savaşlara neden olur.
Karmik eğilimler ve koşullanma, içinde yaşadığımız dünyanın doğasını belirler: Dışsal olarak deneyimlediğimiz şey, içsel olanın bir yansımasıdır. Bu dünya bazı insanlar için cehennem, bazıları için ise cennettir.
Beş element aşkın gerçek olduğu kadar bir arabanın da gerçek olduğu kadar gerçektir. Bir araba elementlerden yapılır: metalin sert toprağı, gaz ve yağın suyu, yanmanın ateşi, gazın yanmasını sağlayan hava ve arabanın var olmasını sağlayan boşluk. Bir dakikalığına ·araba· olarak düşünmeyi bırakın ve bunun yerine onu beş elementin karşılıklı etkileşimi olarak görün. Elementler hakkında böyle düşünmek gerekir.
Görünüşte katı olan dünyanın aslında 5 saf elementel ışığın oyunu olduğuna dair derin bir anlayışla, kaotik bir dünyada bile huzur bulunabilir, sorunlar ortaya çıkmadan önce ortadan kaldırılabilir ve nihayetinde zihnin doğası tam olarak idrak edilebilir. Ortaya çıkan her şeyin bir sırası veya akışı vardır. Bunu bilen kişi olumsuz süreçleri nasıl durduracağını ve olumlu süreçleri nasıl başlatıp destekleyeceğini bilir.
Elementlerin Çözünmesi
Maddi tezahür elementlerin süptil, fiziksel olmayan boyutunda başlar ve daha kaba tezahüre doğru ilerler. Bu, şeylerin ve varlıkların ortaya çıktığı yaratıcı süreçtir. Ölüm süreci ise ters yönde, maddesel olandan maddesel olmayana doğru ilerler. İçsel unsurların çözülmesiyle belirlenen ölümün her aşamasında, ölmekte olan kişi tarafından deneyimlenen belirli fiziksel ve imgesel fenomenler vardır. Bunlar toprak elementinin enerjisinin suda, suyun ateşte, ateşin havada, havanın boşlukta çözünmesiyle ilişkilidir. Tantrik uygulayıcılar ölüm süreciyle ilgili düzenli olarak eğitim alırlar, böylece ölüm gerçekleştiğinde onun içinden geçen yolu bulabilir, farkındalıklarını koruyabilir ve uygulamayı tam olarak gerçekleştirebilirler.
Bu çözülme süreci yalnızca ölümle değil, aynı zamanda uyku ve uyanma süreçleriyle de ilgilidir. Hazırlıklı bir uygulayıcı için ölümün değişmeyen ve doğmamış olanı ortaya çıkarması gibi, deneyimdeki unsurların çözülmesi de temelde var olanın boşluk ve berrak ışık olduğunun farkına varılmasını sağlayabilir.
ELEMENTLER ARACILIĞIYLA ANLAMA
Elementler açısından düşünmek modern kimya, fizik, tıp ve psikoloji anlayışımızdan vazgeçmek anlamına gelmez. Elementler bize bu farklı disiplinlerin altında yatan dinamikleri açıklamaya yardımcı olan daha temel bir metafor sunar. Elementleri anlayarak, deneyimin görünüşteki farklı boyutlarının aslında elementlerin daha ince ve daha kaba seviyeleri olduğunu görebiliriz.
Beş elementin kapsayıcılığını anladığımızda, her şeyin birlikte ortaya çıktığını, hiçbir şeyin diğerinden tamamen ayrı olmadığını ve her şeyin diğer her şeyden etkilendiğini görürüz.
Element | Element dengede olduğunda | Element eksik olduğunda | Element fazla Olduğunda | Fazlalığın nedeni |
Toprak | Dengeli, kararlı, bağlantıda, dikkatini bir şeye yoğunlaştırabilir, güçlü, sakin ve var olmaktan mutlu olma | Dengesiz, kararsız, tatminsiz, bağlantısız, dalgın, kaygılı, sürekli arayışta ve huzursuz olma | Uyuşuk, tembel, hareket edemez, , duyarsız, inatçı, depresif, içe kapalı, takılıp kalmış olma ve çok fazla uyuma | Çok az ateş veya hava |
Su | Rahat, akıcı, berrak, huzurlu, nazik, duyarlı, ilgili, şefkatli, sakin, arınmış olma | İyi hissetmeme, kendisiyle barışık olamama, bazı şeyler yanlışmış gibi hissetme | Rahatlık içinde kendini kaybetme, verimsizlik, sağlıksız durum ve koşullarla yetinme, duyguların farkına varmama | Çok az ateş veya hava |
Ateş | Neşe, esinlenme ve yaratıcılık, coşku, keyif, güçlü irade, enerji, hız, sıcaklık, mutluluk, eğlence, olgunlaşma deneyimleri | Enerjisizlik, cansızlık, eğlence ve coşkunun yokluğu, yaratıcı olamama, bir şeye başlamakta ya da bir işi bitirmekte güçlük çekme | Sinirli, huzursuz, tahammülsüz olma, kolaylıkla kızma, dengesizlik; uyuma, sessiz olma ve düşünceleri yönlendirme güçlüğü | Çok az su veya toprak |
Hava | Esneklik, kolay hareket edebilme, iyileşme, canlılık, hafiflik, tazelik, etkili, dönüştürücü, iletişim halinde | Çakılıp kalma, akıcı olamama, ilerlemediğini ya da genişleyemediğini hissetme, ilişkilerin derinleşememesi | Belirli şeylere yoğunlaşmakta güçlük, bulunulan yer, sahip olunan şeyler veya olan şeylerle ilgili rahatlık ve doyum hissetmeme, dış koşullar nedeniyle kolayca savrulma | Çok az su ya da toprak |
Boşluk | Açık, yardımsever, engin, geniş, kapsayıcı, esnek, neşeli hissetme | Bloke olmuş, kaybolmuş, açıklıktan yoksun hissetme, güçlükleri aşılmaz görme | Yönünü kaybetmiş, kaybolmuş, ilgisiz, bağlantısız, ulaşılmaz, dengesiz hissetme, öncelikleri belirlemede güçlük çekme | Çok az toprak |
Bölüm 4: TİBET’İN ÖLÜLER KİTABI BARDO THÖDOL
Yaşam ve Ölüm
Ölüm bardosuna hazırlık için üç seviyede yogi vardır:
Her Biri Uygun Vizyon Ve Perspektife Dayanmaktadır.
- En üst düzeydeki Yogiler ölüme hazırdır çünkü bunun uyanmak ve özgürleşme için en büyük fırsat olduğunu bilirler.
- Orta düzeydeki Yogilerin korkusu yoktur, çünkü süreci anlarlar.
- En alt düzeydeki Yogilerin pişmanlıkları yoktur, çünkü iyi (bütüncül) bir hayat yaşamış ve hazırlanmak için ellerinden geleni yapmışlardır.
Bardo, Tibetçe’de “ara durum” veya “geçiş” anlamına gelen bir kavramdır. Yaşam ve ölüm döngüleri içerisinde deneyimlediğimiz farklı bilinç durumlarını tanımlar. Bu geçiş durumları, hem günlük yaşam içindeki deneyimleri hem de ölüm sonrası süreçleri kapsar.
Tibetli ustalar, bardoların doğasını anlayarak ve bunlara hazırlanarak, kişinin yaşam ve ölüm süreçlerini daha bilinçli bir şekilde deneyimleyebileceğini ve nihai kurtuluşa ulaşabileceğini öğretirler. Altı bardo; yaşam, rüya, meditasyon, ölüm, dharmata ve oluşum bardoları, bilincin farklı durumlardaki yolculuğunu ve bu durumların her birinde sunulan özgürleşme fırsatlarını detaylı olarak haritalandırır.
Tibet Bilgeliğine göre, yaşamımızın asıl amacı, Samsara’nın geçici, boş ve acı verici döngüsel varoluşlarından, farkına vararak aydınlanmak, özgürleşmek ve böylece içimizdeki Buda’yı uyandırmaktır. Bu sayede Samsara Nirvanaya özgürleşir. Açıkça tek nihai kurtuluş yolu budur. Geri kalan her problem çözme, her tecrübe, her iyi karma, her umut, ancak geçici iyileşmeler yaratacak ve bizi Samsara içinde aşağı, yukarı sürüklenmeye mahkûm bırakacaktır. Bardo Thödol, bu gerçeklik tablosunda Samsara ’da altı ara durum geçişlerinin her birinde bize bir tanıma ve özgürleşme imkanı için rehberlik eder. Ama hiç birini başaramadıysak da, en azından daha iyi, daha farkında bir yeniden doğum elde edebilmek için de yol gösterir.
ÖLÜM VE ÇÖZÜNME AŞAMALAR!
Ölümün bardosu, bedenin ölümünün beş aşaması olan dışsal çözünmeyle başlar. Bunu, zihnin ölümünün üç aşaması olan içsel çözünme izler.
Her aşamaya ölen kişiye ve etrafındakilere yardımcı olabilecek işaretler eşlik eder. İşaretler, nerede olduğumuzu ve nereye gittiğimizi anlamamıza yardımcı olur. Örneğin birisi yemeyi bıraktığında, bu ateş unsurunun çözüldüğünün ve ölümün yakın olduğunun bir işareti olabilir. Ateş elementi sindirimle, yani gıdanın yakılmasıyla ilgilenir. Ciddi derecede hasta bir tanıdığımız yemek yemeyi bırakırsa, ölmeden önce orada olmak istiyorsak onu görmeye gitme vakti gelmiştir.
Dış çözünmenin beş aşaması, bedenin temelden süptile çöken elementleridir:
> toprak suya,
> su ateşe,
> ateş havaya,
> hava bilince,
> bilinç boşluğa çöker
İçsel çözülmenin üç aşaması, bilincin boşluk içinde erimesini içerir. Bu uzay, çözünmenin sonunda açığa çıkan, Buda doğasının sonsuz alanıdır. Ölüm barosunun dış belirtileri biz yaşlandıkça başlar. Duyarlıysak. Yaşlanma bizi ölüme hazırlar. Yaşlanmak ve ihtiyarlamak kaçınılmazdır. Beden-form takıntımızı ölmeden önce bırakmayı öğrenmeliyiz.
Ölümün gerçek aşamalarına girmeden önce bile, bedenimiz ve hatta zihnimiz yaşlandıkça bozulmaya başlar. Saçlarımızı, dişlerimizi, vizyonumuzu, işitmemizi, hareketliliğimizi, esnekliğimizi, dayanıklılığımızı, hafızamızı ve formumuzun sayısız diğer fiziksel ve zihinsel yönlerini kaybediyoruz. Kontrolü, üretkenliği, bağımsızlığı, güvenliği, gelecek hayallerini ve hatta anlamı kaybediyoruz. Yaşlanma, ölümde bize zorlanan bırakma için bir başlangıç uygulamasıdır.
Dış çözünmenin her aşaması, skandha’lardan [Benliğin Beş Unsuru) birinin parçalanması ile ilişkilidir. Skandha’ları öğrenerek, onlar çözülürken ne bekleyeceğimizi anlayabiliriz. Aynı zamanda, her çözülme bir çakranın dağılması ve iç rüzgarla ilişkilidir. Bir kez daha, bu bilinçlerin, çakraların ve iç rüzgarların işlevlerini öğrenmek, deneyimlerin sırasını anlamamıza yardımcı olur.
Anyen Rinpoche diyor ki: Ölme sürecinde elementlerin çözülmesinden bahsettiğimizde, saf bilgelik yönünü geride bırakan her bir elementin saf olmayan yönünün çözülmesinden bahsediyoruz. Bu nedenle, bir öğe çözüldüğünde, zihnin doğasına uyma veya onu deneyimleme kapasitemiz artar. Bunun nedeni, her element çökerken merkezi kanaldaki artan nondual enerji veya bilgelik rüzgarıdır. ·
Diğer bir deyişle, ölürken, her bir elementin saf olmayan yönü çözülürken, saf bilgelik yönü merkezi kanala girer. Bu, zihnin doğasını anlamak için çok büyük bir fırsat sağlar.
DIŞSAL ÇÖZÜNME
- TOPRAK ELEMENTİ SUYA ÇÖKER
Dış işaretler: Vücut gücünü kaybeder, kişi enerjinin tükendiğini hisseder; ten renginde solgunluk belirir, yanaklar batar, dişlerde lekeler olabilir, gözleri açmak daha zorlaşır. Kişi fiziksel olarak daha küçük görünebilir; Ayağa kalkamaz veya hiçbir şeyi tutamaz, kafasını destekleyemez ve hareket etmekte güçlük çeker.
Çözünen öğe, kaybolmadan önce genellikle yükselir veya abartılır. Toprak elementi yükseldiğinde, kişi depresyonda, ağırlıkla boğulmuş veya göğsünde ezilme hissi hisseder. Yaşlanma, özellikle de yaşlılık. bu çözülmenin başlangıcına işaret eder. Görme duyusu bu ilk aşamada bozulur.
İc işaretler: Zihin ağır ve halsiz hisseder, algı azalır, sanki odada yeterince ışık yokmuş gibi nesneler belirsizleşir. Formun çözülmesinin, skandha’nın bir işareti olarak, zihin tedirgin olur ve karmaşa hisseder, sonra uyuşukluğa gömülür. İşler belirsiz ve sıkıcıdır ve her şey istikrarsız hale gelir. Yer duygumuzu yitiririz ve dünyamızın süpürüldüğünü hissederiz.
Gizli işaretler: Suyla eriyen toprağın görüntüsü olan parıldayan bir serap belirir. Kırpışan sarı ışık görünebilir.
- SU ATEŞE ÇÖKER
Dış işaretler: Vücut sıvılarının kontrolünü kaybederiz. Burnumuz akar, salyalarımız akar, idrarı tutamaz hale geliriz. Gözlerden akıntı olabilir, dilimizi hareket ettiremeyiz. Dudaklar çekilir ve kansızdır, burun delikleri çekilir. Su, çözülmeden önce aniden yükselirken, sanki bir sel tarafından taşınıyormuş gibi önce suya doymuş hissederiz. Sonra ağzımız, dilimiz ve burnumuz kurur. Susuz hissederiz, kan ve lenf dolaşımı yavaşlar. Ses duyusu bozulur.
İç işaretler: Zihin daha belirsiz ve sislidir. Duygusal olarak dokunaklı oluruz. Çözülme hissinin skandha belirtileri: zihin puslu, hüsrana uğramış, kafası karışmış ve korkutucudur. Duygular körelir.
Gizli işaretler: Etrafımızda dönen dumanı görüyoruz veya ateşe dökülen suyun görüntüsü olan dumanla dolu bir odada olduğumuzu hissediyoruz. Her şey bulutlu ve buharlı. Kırpışan mavi ışık görünebilir.
- ATEŞ HAVA’YA ÇÖKER
Dış işaretler: Sıcaklaşırız, ateşleniriz, sonra üşürüz. Ağzımız ve burnumuz kurur. Nefesimiz daha serin. Artık hiçbir şey içemiyoruz veya sindiremiyoruz. Yemeyi bırakıyoruz. Çevre yanıyor, sonra uzuvlarımız soğuyor. Koku duyumuz bozulur.
İç işaretler: Zihin, açık ve belirsiz arasında gidip gelir. Algılamanın skandha’nın çözülmesinin işareti: Duyulardan alınan bilgileri tanıma ve tanımlama yeteneğimizi kaybediyoruz; aile ve arkadaşları tanıyamıyoruz, isimleri hatırlayamıyoruz.
Gizli işaretler: Son etabın dumanlı görünümü keskinleşir; sonra rüzgârın ateşe savrulması görüntüleri olan kıvılcımlar veya ateş böcekleri belirir. Kırpışan kırmızı ışık görünebilir.
- HAVA BiLiNCE ÇÖKER
Dış işaretler: Nefes almak daha zordur. Soluma kısa ve zordur; ekshalasyon uzun ve iç çekiş şeklindedir. Gözler yukarı döner. Tat duyusu bozulur.
İç işaretler: Bu his, havada süzülme ya da kuvvetli rüzgar tarafından savrulma hissidir. Deneyim, aşırı derecede kafası karışmış, şaşkın ve oturmamış olma deneyimidir.
Kalu Rinpoche şöyle diyor: Ölmekte olan kişinin iç deneyimi, tüm dünyayı süpüren büyük bir rüzgardır… Tüm evreni tüketen inanılmaz bir rüzgar girdabı.
Kişi dış dünyadan habersizdir. Sadece düşüncelerin daha canlı ve yoğun hale geldiği çeşitli halüsinasyonlar meydana gelebilir. İyi bir hayat sürdüysek, bu noktada iyi vizyonlar görme eğilimindeyiz. İnanç ve alışkanlıklarımıza göre Melekler, tanrılar veya ustalar vb. görebiliriz. Kötü bir hayat yaşadıysak, kötü vizyonlar görebiliriz.
Gizli işaretler: Bir mum veya meşale belirir. Önemli olan bu gizli işaretleri tanımak ve olanda dinlenmektir. Kırpışan yeşil ışık görünebilir.
- BiLiNÇ BOŞLUĞA ÇÖKER
İlk dört çözülme kaba beden seviyesinde meydana gelirken, beşinci çözülme süptil beden seviyesinde meydana gelir. Bu aşama en belirsiz olanıdır, neredeyse dış ve iç aşamalar arasında bir mini-bardo gibidir.
Dış işaretler: Vücut hareketsiz hale gelir. Nefes nefese kalırız ve solunum son bir eskalasyonla kesilir. Dokunma hissi kaybolur.
İç işaretler: Son çözünmeden itibaren işaretlerin sürekliliği ve [kaba) bilincin skandha’sı çözülür. Bilincin tamamen çözülmesi, içsel çözünmede meydana gelir.
Gizli işaretler: Bir tereyağı kandilinin veya meşalenin görünümü dördüncü aşamadan itibaren devam eder. Kırpışan beyaz ışık görünebilir.
Dış çözülmenin sonunda kaba beden ölür ve dış solunum durur, duyularımız ve deneyimlerimiz giderek nondual-ikicil olmayan hale gelir.
Öldüğümüzde modaliteyi tanıma bizi berrak ışığa doğru ilerletir. Bu aydınlanma, içsel çözülmenin sonunda, dualite bilgeliğe dönüştüğünde, tam olarak gerçekleşir.
Bu, vücudumuzun merkezi olan kalp merkezinde meydana gelir, zihnimizde de gerçekleşen merkezlemeyi genişletir. Mandala’nın merkezine dönüyoruz.
Bu çözünmeyle, aklımızla ilişki kurmaya zorlanıyoruz, çünkü ilişkilendirilecek başka bir şey yok. Diğer her şey gitti.
Dış dünya ve tüm duyusal dikkat dağıtıcılar gitti. Geriye kalan tek şey iç deneyimimizdir.
Başka bir deyişle, alışkınsak kolayca derin meditasyon durumuna gireriz. Alışkın değilsek uykuya dalar gibi bir rahatlama ile bilinç farkındalığını kaybeder
Meditasyon, zihni anlamak ve bırakmakla ilgilidir ve ölüm, bu ilişkiyi aşamalı süreciyle zorlar. Dış görüş söner, sonra ses, sonra koku, sonra tat ve nihayet dokunma. Meditasyonun ölüm için tam bir hazırlık olmasının nedeni de budur.
Doğru bakış açısıyla, bağıl benlik duygumuz buharlaşırken, Buda doğamız açığa çıkar…
,
İÇSEL ÇÖZÜNME
Ölme karmaşasının derinliklerine doğru ilerlerken, zihnin daha derin ve incelikli yönlerine doğru ilerliyoruz.
Dış çözülmenin sonunda beden ölmüştür. Şimdi bilinç, içsel çözülme sırasında uzaya çökerken üç aşamada ölecek. Bilinç ve bilgelik arasında bir fark vardır. Bilinç, her zaman dualistik olduğu için olumsuz bir çağrışıma sahiptir. Her zaman ·dışarıda· bir şeyin bilincindeyiz. Bilinç, dualite ve Samsara ile ilişkilidir.
Öte yandan bilgelik ikili değildir. Nirvana ile ilişkilidir. İçsel çözülme sırasında, bilinç bilgeliğe çözülür, dualite tekrar ikili olmayışta erir. İnce formumuz, biçimsiz uzaya eriyor. Doğal duruma dönüyoruz.
Dış ve iç çözülmeler, temelde sekiz gevşeme aşamasıdır. Ego, dharmakaya’ya geri dönerek bağlarını gevşetiyor. Bunu görmenin başka bir yolu, bırakmanın ya da kaybetmenin sekiz aşamasıdır. Doğru bir görüşle, bu kayıp aslında kazançtır. Kurtuluş kazanıyoruz. Her şey tamamen serbest bırakıldığında, nihayet özgürlük elde edilir.
İçsel çözülme sırasında artık herhangi bir dış işaret yoktur. Bu nedenle, klinik açıdan dışsal çözülmenin sonunda ölmüşsünüzdür.
Ama içsel ve gizli işaretler var. İçsel çözülme yaklaşık yirmi dakika veya yemek yemek için geçen süre kadar sürer. Hiçbir dış dikkat dağıtıcı olmadığı için, dış dünyanın ortadan kalkmasıyla zihin, tıpkı bir rüyada olduğu gibi vizyonlar oluşturur.
Bardolar, birbirleriyle iç içe geçmiş ve ölüm sonrası süreçlerin yanı sıra yaşamın kendisinde de önemli olan ruhsal evreleri tanımlar.
Yaşamımız boyunca uyguladığımız pratikler ölüm sürecinde bize yardımcı olur.
Ölüm anına nasıl hazırlanmalıyız? Nefesimizin kesildiği son anda uzun yaşam pratiği yapamayız çünkü bedenimiz, konuşmamız ve zihnimiz o kadar zayıflar ki ne düşünebilir ne de hareket edebiliriz.
Bu son anlarda an be an neler olacağını önceden anlamamız ve tam bir mevcudiyet halinde nasıl kalacağımızı hatırlamamız gerekir.
Buda doğamızı ve yaşam ile ölüm arasındaki o son anın tüm acıları boyunca nasıl tam bir farkındalık içinde kalacağımıza dair öğretiyi hatırlamamız gerekir.
Öğretilerle bağlantı kurmamış kişiler, bilinmeyene karşı duydukları korku ve hayattaki insanlara ve sahip olduklarına bağlılıkları nedeniyle ölüm anıyla yüzleşmeyi ve hatta bunu düşünmeyi bile çok zor bulurlar.
Ölüm ve Uyku Arasındaki Benzerlik
Gece yavaşça uykuya dalarız. Bu, ölüm süreci sırasında elementlerin birbiri üzerine çökmesi gibi bir süreçtir. Gece uykumuzun ilk bölümü çok derindir. Rüyalar ortaya çıkmaya başlamadan önce zihnimiz bilinçli değildir ve herhangi bir farkındalık yoktur.
Bu aşama zihnin veya bilinç ilkesinin ilk (temel) bardodaki, ölüm anında ilkel duruma dönmesine benzer. Rüya görürken hayatta mı yoksa ölü mü olduğumuzdan emin değilizdir, ancak sabah uyandığımızda hayatta olduğumuzu anlarız. Aynı şekilde, ölümden hemen sonraki dönemde de ilk başta ölü olduğumuzu anlamayız.
Berrak ışık bardo vizyonları temel bardonun boş alanından ortaya çıkar. Aynı şekilde, rüyalar da uykuda zihnimizden doğar. Bir vizyonun içeriği dikkatimizi dağıtır ve böylece korku ortaya çıkarsa, sorun yaşarız ve Samsara süreci başlar; ama vizyonların doğasını tanırsak, o zaman kötü hiçbir şey olmayacağını biliriz ve korkmayız. İmgeleri kendi zihnimizin ürünleri olarak tanırız. Uykuda ve ölümden sonra da aynı boş alanı huzur içinde deneyimleriz. Bunu anlarsak, ölümden sonra berraklık süreci geliştiğinde ortaya çıkan tüm ışıklara, seslere ve vizyonlara hazır oluruz. Ve bu berrak ışıkta kalarak özgürleşebiliriz.
Rüya yogası, rüyalarda bilinç uyandırma kapasitemiz, ölüm anında ve bardo durumunda farkında kalma kapasitemizi öngörür.
Dış unsurların, dünyevi varoluş unsurlarının, vizyonu sona erdiğinde, üç büyük vizyon ortaya çıkar. Bunların kendi rigpa’mızın enerjisinin ifadeleri olduğunu ve berrak ışık bardosunda olduğumuzu fark edersek, bardo vizyonları tarafından dikkatimizin dağıtılmasından ve tekrar samsarik göçün içine çekilmekten kurtulabiliriz.
Bu, bireysel Samsara’nın veya nirvananın ortaya çıktığı andır: bu anda Buda doğamızı tanırsak nirvanaya özgürleşiriz; aldanırsak Samsara’ya geri döneriz.
Bön Zhang Zhung Nyan Gyud’de şöyle aktarılır:
Işıklar, sesler ve ışınlar, üç temel fenomen belirir. Burada kişi tüm boyutları görür. Işıklar, gökyüzünde beliren bir gökkuşağı gibidir; Sesler bir Garuda ejderhası, bir fırtına gibidir; Işınlar farklı renklerde ipekler gibidir.
Bardo ‘da olduğumuzu kesin ve net bir şekilde anlayabilmek için hatırlamamız gereken üç şey vardır:
- Yaşamımız boyunca pratik yaparak. Özellikle de karanlık inzivaya çekilerek, berrak ışığı tam olarak deneyimlemek.
- Gerçek ölümden hemen önce ya kendimiz ya da ustamız veya ruhani dostlarımız tarafından bu deneyimin çok net bir şekilde hatırlatılması ve böylece son anımıza hazır olmamız.
- Ölüm Bardo’sunda ortaya çıktıklarında üç büyük vizyonu tanımak.
- Beyaz Işık/Beyaz Görünüm: Görünümler ilk belirdiğinde, dumansı beyaz bir ışık şeklinde (ay ışığı gibi) görünür ve beden, zihin ve konuşma için saf bir zemin sağlar.
- Kırmızı Işık/Kırmızı Artış: İkinci olarak, kırmızımsı bir ışık (gün batımı gibi) belirir ve deneyimin açığa çıkmasını temsil eder.
- Siyah Işık/Siyah Gerçekleşme: Son olarak, karanlık veya siyah bir deneyim (tam karanlık gibi) ortaya çıkar. Bu, bilincin boşluğa çözünmeden önceki son aşamasıdır.
Bu üç vizyon, beş element çözüldüğünde ortaya çıkar ve temel berrak ışığın belirmesinden hemen öncedir.
Beyaz ışık ve temel berrak ışık arasındaki temel farklar:
Beyaz Işık:
– Ölüm sürecinin erken aşamasında ortaya çıkar
– Üç vizyon serisinin ilk görünümüdür (beyaz, kırmızı, siyah)
– Elementlerin çözülmesi sırasında deneyimlenir
– Geçici bir durumdur
– Göreceli saflıktadır
Temel Berrak Işık:
– Tüm vizyon serileri ve element çözünmeleri
tamamlandıktan sonra ortaya çıkar
– Nihai ve en süptil bilinç durumudur
– Zihnin mutlak doğasının açığa çıktığı andır.
– Rigpa ‘yı doğrudan tanımaya fırsat verir.
– Mutlak saflıktadır ve kavramsal düşünceden
tamamen arınmıştır.
– Özgürleşme için en kritik fırsattır!
Ayrıca ölmeden önce, İçgörü, Phowa ve mümkünse, Rüya Yogası ve karanlık inziva çalışmalı, ölüm zamanında bizi rahatsız edebilecek ailesel, sosyal, karmik vb. durumların farkına vararak, nasıl olacağı belirsiz ölüm bizi bulmadan bunları çözerek hazırlık yapmalıyız. Ayrıca bütüncül olacak şekilde eylemlerimiz de bizi destekleyecektir.
Bardo ‘da hiçbir farkındalık çıkartamazsak bile, yaşam deneyimimizdeki meditasyon pratiklerimizin oluşturduğu karmik izler, bizi tekrar Dharma çalışabileceğimiz daha iyi yeniden bir doğuma yönlendirecektir. Gevşemeli ve korkusuzca rahatlamalıyız
6 Bardo
Yaşam Bardosu (Kyenay Bardo): Doğum ve ölüm arasındaki süreçtir; günlük yaşam deneyimimiz olan bu bardo, farkındalığımızı geliştirmek ve zihnin doğasını tanımak için en değerli fırsattır, çünkü tüm manevi uygulamaları yapabilecek zamana ve bilince sahibizdir.
Rüya Bardosu (Milam Bardo): Uyku sırasında rüya olarak deneyimlediğimiz durumdur; rüya yogası uygulaması ile rüyalarımızda bilinçli kalmayı öğrenerek, zihnin yanılsamalı doğasını kavrayabilir ve ölüm sonrası bardolarına hazırlanabiliriz.
Samadhi Meditasyon Bardosu (Samten Bardo): Derin meditasyon sırasında deneyimlenen, zihnin doğasına temas ettiğimiz durumdur; bu bardoda kavramsal düşüncenin ötesine geçerek zihnin doğal berraklığında kalınır ve bu vecd dolu Samadhi deneyimi hem yaşamda hem de ölüm sonrası bardolarında tanıma ve özgürleşme kapasitesini güçlendirir.
Ölüm Bardosu (Chikhai Bardo): Ölüm anında deneyimlenen, bedenin dış çözünmesi ve içsel çözünme süreçlerini içeren, temel berrak ışığın (Rigpa) ortaya çıktığı bardodur. Fiziksel ölüm anı ile zihnin bedenden ayrıldığı an arasındaki süreci kapsar. Bu bardoda tanıma gerçekleşirse, anında özgürleşme mümkündür.
Dharmata Bardosu (Chönyi Bardo): Ölümden sonra kendi zihninin dingin ve hiddetli projeksiyonlarıyla deneyimlenen rüyavari ara durumdur; bu bardoda tüm görünümler kişinin kendi zihninin projeksiyon ve enerji ifadeleri olarak tanınmalıdır.
Oluşum Bardosu (Sidpa Bardo): Yeniden doğum öncesi, bilincin yeni bir varoluş için yönelim gösterdiği ve çeşitli karma vizyon ve deneyimlerle karşılaştığı durumdur; bu bardoda rahme girişi engelleme veya olumlu yeniden doğum için Phowa gibi uygulamalar yapılabilir.
Ölüme yaklaşırken, sayısız varlığın halihazırda deneyimlediklerini deneyimlemek üzereyizdir. Sadece bu da değil, zaten sayısız kez ölüm yaşadık. Kendinize şunu hatırlatın: Bu yolda giden tek kişi ben değilim. Geçmişin tüm varlıkları öldü, yaşayanların hepsi ölecek ve gelecekte gelenlerin hepsi ölecek. Kimse ölümden kaçamaz. Doğum ve ölüm oyunu hayal bile edemeyeceğimiz bir ölçekte gerçekleşiyor. Birçoğumuz bardoları onlara girdiğimizde tanımıyoruz ve bu bardolara girdiğimizde şaşkınlık ve karmaşa yaşıyoruz.
Ngöndro (Ön Uygulamalar)
Ngöndro, Tibet Bilgeliğinde “ön uygulama” veya “hazırlık uygulaması” anlamına gelir ve ileri tantrik uygulamalara, bu kapsamda Bardo Thödol çalışmasına da hazırlık olarak yapılan temel pratiklerdir.
Bardo Thödol’un derin öğretilerini etkili bir şekilde çalışabilmek için aşağıdaki Ngöndro uygulamaları önerilir:
Ortak Ngöndro (Dış Ngöndro)
Bardo Thödol çalışmadan önce, zihnin olgunlaşması için dört temel düşünceye odaklanılır:
- İnsan Doğumu Üzerine Düşünme: İnsan olarak doğmanın nadir fırsatını ve Dharma pratiği için sağladığı özgürlükleri derinlemesine düşünme.
- Ölüm ve Geçiciliği Düşünme: Ölümün kesinliği, zamanının belirsizliği ve ölüm anında sadece Dharma pratiğinin yardımcı olacağı üzerine derin düşünce.
- Karma Yasası Üzerine Düşünme: Eylemlerin sonuçlarını, sebep-sonuç yasasını ve eylemlerin zihin üzerindeki etkilerini düşünme.
- Samsara’nın Çözümsüzlüğü Üzerine Düşünme: Koşullu varoluşun tatminsizlik doğasını anlama ve kurtuluş arzusu geliştirme.
Özel Ngöndro (İç Ngöndro)
Bardo Thödol çalışması için özellikle önemli olan dört özel uygulama (genellikle her biri x 100.000 kez tekrarlanır):
- Sığınma ve Bodhicitta (Sığınma Alıştırması): Üç Mücevhere (Buda, Dharma, Sangha) sığınma ve tüm varlıkların iyiliği için aydınlanma isteği oluşturma.
Bardo’da karşılaşılan vizyonları tanımak için temel güveni oluşturur.
Sığınma Duası
Buda’ya, Dharma’ya ve Sangha’ya,
Aydınlanmaya ulaşana kadar sığınırım.
Tüm erdemli eylemlerim yoluyla,
Tüm varlıkların iyiliği için Budalığa ulaşabileyim.
- Vajrasattva Arınması: Negatif eylemlerin ve karmanın saflaştırılması için Vajrasattva mantra ve vizualizasyonu. Bardo’da daha net algı için zihinsel engelleri temizler.Vajrasattva DuasıOM VAJRASATTVA SAMAYA MANUPALAYA / VAJRASATTVA TVENOPATISHTA / DRIDHO ME BHAVA / SUTOSHYO ME BHAVA / SUPOSHYO ME BHAVA / ANURAKTO ME BHAVA / SARVA SIDDHIM ME PRAYACCHA / SARVA KARMA SU CHAME/ CHITTAM SHRIYAM KURU HUM / HA HA HA HA HO / BHAGAVAN SARVA TATHAGATA / VAJRA MAME MUNCHA / VAJRA BHAVA MAHA SAMAYA SATTVA AH HUM PHAT
- Mandala Sunumu: Tüm evren ve içeriğini sunma uygulaması ile cömertlik ve bağlanmama geliştirilir. Bu, Bardo’da görünümlere bağlanmama kapasitesini güçlendirir.Mandala Sunumu Duası
Bu temelini demir dağ çemberiyle çevrili,
Dört kıta, güneş ve aydan oluşan,
Budaların ülkesi olarak hayal ettiğim bu dünyayı,
Tüm varlıkların saf alanlarda,
yeniden doğabilmesi için sunuyorum.
IDAM GURU RATNA MANDALAKAM NIRYATAYAMI - Guru Yoga: Tüm Buda’ların kutsamalarını alma ve kendi zihnini öğretmenin aydınlanmış zihniyle birleştirme. Bardo’da tanıma kapasitesi için hayati önem taşır.Guru Yoga Duası
Kadim Budalardan günümüze kadar uzanan,
Gerçekleşmiş üstatlar silsilesine dua ediyorum,
Onların kutsamaları zihnime nüfuz etsin,
Ve saf algı, boş doğa ve şefkati deneyimleyebileyim.
Bardo Thödol İçin Özel Uygulamalar
Yukarıdaki temel Ngöndro’ya ek olarak, Bardo Thödol çalışmasına özel hazırlık uygulamaları:
- Phowa (Bilinç Transferi): Ölüm anında bilinci saf alanlara transfer etme pratiği. Bardo Thödol’ün en pratik uygulamalarından biridir.
- Tögal ve Trekchö: Dzogchen sisteminin ileri uygulamaları, Bardo vizyonlarının doğasını hayattayken deneyimlemeyi sağlar.
- Rüya Yogası: Rüyaları kontrol etmeyi ve bilinçli rüya görmeyi öğrenmek, Bardo durumlarını simüle etmeye yardımcı olur.
- Rigpa (Öz Doğa) Tanıtımı: Bir öğretmenin doğrudan göstermesiyle zihnin temel doğasını tanıma. Bardo’daki tüm uygulamaların temelidir.
Bu uygulamalar, Bardo Thödol’ün derin öğretilerini sadece entelektüel bir anlayış olarak değil, doğrudan deneyimsel bir kavrayış olarak içselleştirmeye yardımcı olur.
Gerçek anlayış, teori ve uygulama bir araya geldiğinde ortaya çıkar.
ÇEVİRİ İÇİN ÖN AÇIKLAMALAR:
Sem (Tib.)
Sem, sıradan zihin, dualist yapıya sahip zihin durumunu tanımlar. Bu, günlük yaşantımızda deneyimlediğimiz sürekli değişen düşünceler, duygular ve algılar akışıdır. Sem, özne ve nesneyi birbirinden ayırır; “ben” ve “diğeri” ayrımını yapar ve tüm deneyimleri bu ikiliğe göre kategorize eder. Dış dünyayı kendinden ayrı algılayan bu zihin hali, mutluluk ve acıyı kovalar, hoşa gidene bağlanır ve hoşa gitmeyenden kaçınır.
Sem, sürekli geçmiş ve gelecek arasında gidip gelen, şimdiki anda nadiren dinlenen ve bir kimlik yanılsamasına bağlı kalan zihin halidir. Bu durum, tıpkı bulutlu bir gökyüzü gibi, geçici düşünce ve duygularla kaplıdır. Sem, Samsara’nın temel nedeni olarak görülür.
Rigpa (Tib.)
Rigpa, zihnin temel doğasıdır. Saf, çıplak farkındalık veya öz farkındalık olarak da tanımlanır. Bu, düşüncelerin, duyguların ve algıların arkasında yatan, onları gözlemleyen ama onlarla otomatik olarak akmayan temel bilinçtir. Rigpa, kavramsallaştırma, yargı veya çabadan arınmıştır. Boş olmasına rağmen, aynı zamanda parlak ve berraktır; “boşluk ve berraklığın ayrılmaz birliği” olarak tanımlanır.
Dzogchen ve Mahamudra gibi Tibet Budizm’inin en yüksek öğretilerinde, uygulayıcılar doğrudan Rigpa’yı tanımayı ve onda kalmayı hedefler. Rigpa, bulutların arkasındaki gökyüzü gibidir, her zaman mevcuttur ama genellikle Sem’in düşünce bulutları tarafından gizlenir. Rigpa’yı tanımak, aydınlanma yolunda kritik bir adımdır çünkü Rigpa aslında Buda doğamızdır. Bir kez tanındığında ve içinde kalındığında, tüm yanılsamaların ve acıların kökeni olan dualist yapısı doğal olarak çözülür.
Kye ma (Tib.)
Vurgu ve hayret içeren, dikkat etmeye çağıran Dharma metinlerinde kullanılan, tam çevirisi olmayan bir deyiş.
Üç Kaya (Üç Buda Bedeni)
Dharmakaya (Dharma Bedeni): Tüm Budaların boş, kavranamaz, saf ve sınırsız temel doğasıdır. Form ötesidir, saf boşluk ve berrak farkındalıktır.
Sambhogakaya (Mutluluk Bedeni): Aydınlanmış bilincin Bodhisattvalara görünen, enerji ve ışık formundaki süptil bedenidir.
Nirmanakaya (Emanasyon Bedeni/Dönüşüm Bedeni): Aydınlanmış bilincin, sıradan varlıklara yardım etmek için fiziksel dünyada aldığı somut form veya görünümdür. Örneğin, tarihsel Buda Shakyamuni’nin insan formu bir Nirmanakayadır.
Dharmata: Fenomenlerin Temel Doğası
Dharmata, fenomenlerin gerçek doğası veya “şeylerin olduğu gibi hali” anlamına gelen bir kavramdır. Bu terim, tüm varoluşun özünü, gerçekliğin altında yatan temel yapısını ifade eder.
Bardo Thödol bağlamında, “Chönyid Bardo” (Dharmata Bardosu) adı verilen ölüm sonrası ara durum, bilincin dharmata’nın doğrudan tezahürüyle karşılaştığı aşamayı temsil eder. Bu aşamada, zihnin gerçek doğası çeşitli ışıklar, sesler ve arketip Aşkın Varlık formları olarak belirir. Uygulayıcı bu görünümleri kendi zihninin yansımaları olarak tanıyabilirse, o anda özgürleşme gerçekleşebilir.
Korlo(Tib.) 6 Vartoluş Alemi
Korlo, “Yaşam Çarkı” veya “Samsara Çarkı” olarak bilinen önemli bir mandaladır. Samsara’nın, yani ölüm ve yeniden doğuş döngüsünün tüm yönlerini temsil eder.
Merkezde, zihnin üç kök zehiri olan ve Samsaradaki döngüsel varoluşun kökü olan:
Üç hayvan ile sembolize edilmiştir: bir domuz (cehalet), bir yılan (öfke) ve bir horoz (arzu). Sadece bu sembolojideki hayvanlar değil, Samsara’da var olan tüm varlıkların zihinlerinde, bir düzeyde bu üç kök zehir mevcuttur.
Çarkın ana kısmı altı farklı bölgeye ayrılmıştır. Bunlar altı varoluş alemini temsil eder:
- Devalar alemi – karmik birikimi en yüksek, zevk ve uzun ömür ile karakterize varlıklar, ömürleri uzun olsa da yürütücü karmaları tükenir ve aşağı inmenin çok derin acısını yaşarlar.
- Asuralar- karmik birikimi yüksek ama güç mücadelesi ve kıskançlıkla karakterize varlıklar,
- İnsan alemi – acı ve zevkin karışımı, aydınlanma için en uygun yer,
- Hayvan alemi – içgüdüsel davranış ve cehaletle karakterize varlıklar
- Aç ruhlar alemi (pretalar) – sürekli açlık, susuzluk ve yokluk çekme ile karakterize varlıklar
- Cehennem alemi – karmik birikimi en düşük yoğun acı çekme ile karakterize varlıklar.
Çarkın etrafında, çeşitli Buda figürleri her bir alemde ortaya çıkar ve oradaki varlıkları uyandırmaya çalışır. Dış kenardaki tasvirler, on iki bağımlı köken halkasını gösterir bunlar, Samsarik varoluşun nasıl ortaya çıktığını ve nasıl sürdürüldüğünü açıklar.
Çarkın tamamı canavar bir figür tarafından tutulur, bu Yama, ismiyle, Samsara’da ölümün hakimiyetini ve her şeyin geçiciliğini simgeler.
Bununla birlikte, çarkın dışında, başka bir Buda figürü görünür ve kurtuluş yolunu işaret eder. Bu, Samsara’dan kurtuluşun mümkün olduğunu gösterir.
Bu mandala, Bilgeliği özünü görsel olarak temsil eder. Hiçbir varlık bir alemde sabit değildir. Devalar alemindeki bir varlık, çok kötü bir karma ile cehennem alemine düşebilir, ya da tam tersi zihinsel durumuna göre bir varlık hızlıca yukarılara geçebilir.
Ama bu konuda en önemli gerçek, hiçbir alemin sabit olmamasıdır. Farkına varmadığımız sürece Samsara’da aşağı yukarı dolanırız.
Bunları zihin realiteleri olarak anlamamız gerekir. Nihai tanıma ve özgürleşme için insan realitesi en elverişlisidir çün-kü içgörü kapasitesi ile acı ve zevk deneyimleme dengesi, farkına varmak ve özgürleşme yoluna girmeyi kolaylaştırır.
Altı alem, Arzu realitesidir. Arzu realitesinin üzerinde varoluşun 2 ana deneyim realitesi daha bulunmaktadır. Bunlar, Form realitesi ve Formsuz realitedir. Arzu realitesi insan deneyiminin de içinde bulunduğu, duyusal nesneler için arzunun ana tema olduğu 6 alem deneyimi realitesidir.
Deva realitesi ileri varlık deneyimlerini içeren, duyusal nesneler için arzunun gene olduğu, ama zihinsel farkındalık ve konsantrasyonun yüksek, bütüncül karma birikiminin çok yüksek olduğu bir realitedir. Bu realitede yapabilme, gerçekleştirebilme gücü yüksektir, insan deneyiminde iken de, meditatif konsantrasyon ve farkındalık ile bu realite deneyimlenebilir. Sanskritçe Samadhi olarak adlandırılan bu deneyimin ileri safhalarında, daha saf olan, maddesel varoluştan arınmış Karma olarak en olgunlaşmış, bütüncül karmik değer birikimleri yüksek olan ve meditatif konsantrasyonları yüksek olan en yukarıdaki varlıklar daha önce bahsettiğimiz devalardır. Yaşam süreleri çok fazladır, psişik güçleri vardır, Samsara Arzu realitesi içinde olabilecek en mükemmel deneyim realitesidir. Tibet’in Kâhini Nechung gibi bazı ruhsal geleneklerde özel durumlarda danışılan deva varlıklarla bağlantıya geçilir.
Devalar aleminin altında Asuralar alemi bulunur. Bu deneyim boyutunda da bir takım güçler ve birikmiş karmik değer mevcuttur ama kıskançlık ve daha fazlasını isteme ile savaşçı bir deneyim vardır. Üçüncü varlık bilinci İnsan realitesidir. İnsan realitesinin en geniş deneyim kapasitesine sahip olduğu söylenir. Adeta bütün diğer deneyim realiteleri bu realitede bir ölçüde deneyimlenebilir. Dayanılmaz acıdan, tarif edilemez huzura, aptallıktan, keskin zekaya, yokluktan bolluğa, birçok deneyim içerebilir. Meditasyonel farkındalık ile diğer realiteler deneyimlenebilir. En önemlisi Samsara’dan özgürleşme ve nirvana deneyimi için en elverişli realitedir.
Bir düzeyde olgunlaşmış, bütüncül karmik değer birikimleri ancak insan, asura yada deva realitelerinde deneyim imkanı sağlar, olgunlaşmış, bütüncül olmayan karmik değer birikimleri aşağıdaki 3 realiteden birinde deneyim getirir.
Hayvan realitesi deneyimi bunların ilkidir. Hayvan realitesinde yeniden doğumla sonuçlanan bütüncül olmayan karmik birikimler sonucunda bu realitede cehalet/farkındalık geliştirememe ve karmaşa hakimdir. Farkındalık geliştirmeden, Hayvan gibi yaşayan ve karma üreten bir İnsanın, zihinsel realitesi, mevcut yaşamının sonlanmasıyla zihinsel rezonansı uyuşan hayvan realitesinde bir yeniden doğumda kendisini bulabilir.
Eğer karmik birikimin ana teması şehvet, şiddetli arzular ise bu durumda Preta realitesinde yeniden doğum kuvvetle muhtemeldir. Pretalar aç ruhlar olarak da adlandırılan bir realitedir. Pretalar dünyasında algılayış çok farklıdır.
Aslında bu durum şöyle daha iyi anlaşılır: Bir deva, bir insan ve bir preta, evrende bir kap sıvıya baktığında şöyle algılarlar; Deva için sıvı bir kozmik el iksir, insan için bir kap su, preta için ise bir başka iğrenç sıvı olarak algılanır… Yani varoluş deneyimini zihinsel durumumuz belirler!…
Üç alt realite içerisinde en dipteki Narakalar‘dır. Öfke karmik birikimin ana teması ise ve bağıntılı olarak buna bütüncül karma yoksunluğu eşlik ederse, bu durum Naraka realitesinde yeniden doğumla sonuçlanır. Naraka realitesi, Cehennem realitesi olarak da adlandırılır. Bu realite Samsara’nın en dibindedir ve burada yaşam tarif edilemez şekilde eziyetlidir. İlahi Dinlerde anlatılan cehennem tanımlarıyla çok uyuşmaktadır. Naraka realitesinde yeniden doğuma yol açan karmik birikimler tükendiğinde bu realitede ölüm gerçekleşir ve tekrar üst realitelerde yeniden doğum gerçekleşir. Diğer realitelerde de karmik birikimlerin sonlanması o realitede ölümle sonuçlanır. İnsan realitesinde bu yaşamda oluşturduğumuz karmik birikimlerle altı realiteden herhangi birinde yeniden doğumla karşılaşabiliriz. Aynı zamanda insan yaşamında bu realitelerin yansımalarını da görebiliriz… Dolayısıyla bunları zihinsel realiteler olarak anlamalıyız…
Belli bir yerde doğmak için o bölgeye bir çekim hissetmek gerekir. Yani örnek olarak biri Tibet de doğmak konusunda bir arzusu yoksa Tibet de doğmaz. Burada bilinçli bir seçimden çok Karmik yönelimler etkindir.
Neden birisi mesela Naraka olarak doğmayı seçebilir? Mesela şiddet eğilimli birisi Bardo da karmik eğilimleri nedeniyle muhtemelen savaş ve şiddet içeren vizyonlar görecektir ve zihnin mücadele ihtiyacı ile bu vizyonlar Naraka aleminde bir yenidendoğum ile sonuçlanacaktır.
Tüm bu anlatılan altı varoluş realitesi, ölüm süreci, bardo ve yeniden doğuş Budaların öğretilerinden kaynak bulmaktadır ve kuşaklar boyunca değişik uygulayıcılar tarafından deneyimlenmişlerdir. Meditasyonun belli aşamalarına gelen uygulayıcılar, depo bilinci olarak adlandırılan Kunzhi Namshe’ye ulaştıklarında Tibet’in ölüler kitabı bardo Thödol da anlatılan bu bilgilere direk ulaşabilmekte ve hatırlamaktadırlar.
Buda Samsara içinde üst realitelerde yeniden doğumun çözüm olmadığını nihai kurtuluşun Samsara çarkından çıkışla olabileceğini anlatmıştır.
Şu anki koşullarımız karmik geçmişimizin soncudur. Ama bir yandan da yeni karmalar oluşturmaya devam ederiz.
Dalai Lama’ya sorulduğunda şöyle der :
“Geçmiş yaşamlarınızı merak ediyorsanız şu anki halinize bakın, çünkü geçmiş karmalarınızın kolektif sonucunu yaşıyorsunuz… Eğer gelecek yeniden doğumlarınızı merak ediyorsanız gene şu anki halinize bakın, çünkü şu anda bir yandan geleceği yazıyorsunuz. “
Yani anahtar şimdi burada olmakta, anda farkındalık içerisinde kalmaktadır…
Bir yaşamda Samsara’dan özgürlüğe kavuşmak mümkündür, bunun için Tibet bilgeliğinde değişik teknikler gösterilmiştir. Karmik hazırlık burada en önemli faktördür. Karmik temizlik zihinsel ve eylemsel bir titizlikle uygulanmalı, yaşamın kalbinde olmalıdır.
Motivasyon bir başka önemli faktördür. Bütüncül birikmiş karma bizi daha zenginleştirip materyal kazanıma ve aşırı bolluğa yol açabilir ve tekrar birikmiş Karma harcamaya yol açarak alt realitelere çekebilir. Burada bütüncül bir farkındalık geliştirmek ve samsarik döngülerden kurtulma kararlılığı bilinci önemli itki oluşturur.
Geçmiş eylemler ve geçmiş yaşamlardan yansıyan karmik izler bizi bir yaşamdan diğerine taşıyan yakıt gibidir. Fakat bu eylemlerin arkasındaki motivasyon dümen mekanizması gibidir, eğer ruhsal pratikler için temel dürtü bütünün yararına aydınlanma ise, orada bütün eylemler meyvelerini verir.
Deva realitelerinde yeniden doğum gibi bütüncül karma sebebiyle bolluk ve zevk içerisinde bir yaşam sağlayacak ama nihai çözüm getirmeyecek ve birikmiş bütüncül karmayı harcatacak, yeniden doğumlar yerine Budalık yolunda ilerlememizi sağlayacak koşulları kuvvetlendirir.
Onun için Tibet’in varoluş pratiklerinde doğru niyet koyma ve çalışmalarını bütünün hayrına adama çok büyük önem taşır…
Karmayı, olanı kabullenmek, başına gelen haksızlığı kabullenmek, alacağını düşünmeden vermek, birilerini, bir şeyleri, ya da Tanrıyı suçlamayı bırakmak, evrende kendi ayakları üzerinde doğrulup sorumluluğu üzerine almaktır.
Bu karmik çözülmenin, özgürleşmenin, nihai barışın yoludur… Aynen olduğu gibi kabullenmek, müdahaleyi bırakmak karmayı temizler, aydınlanma önündeki engelleri kaldırır…
Ego kafamızdaki hayalet “ben”i korumaya çalışan zihindir. Anda kalmak Egonun sonudur. Onun kesintisiz bir düşünce silsilesi ile devamlılık sağlaması gerekir.
Onun için düşüncelerde ve anılarda dolaşarak geçmişte köklerini sağlamlaştırır, yada gelecek için imgelemeler yaratarak korkular ve umutlar üretir. Sem’in maymun zihin ya da kayan zihin olarak adlandırılan özelliğinin kökeni budur…
Ego güvensizdir kendini sürekli tehdit altında görür bu da korkulara yol açar; kaybetme, başarısızlık, incinme ve ölüm korkusu bütün bunların altında egonun hayalet “ben”i koruma içgüdüsü yatar.
Sem’den Rigpa’ya geçiş anahtarı şimdiki “an”dadır. Şimdiki an-da düşünceler durulup, nondual farkındalık uyandığında aydınlanma başlar…
,
Bardo Thödol’un Kök Metni
ཀྱཻ་མ༔ བདག་ལ་སྐྱེ་གནས་བར་དོ་འཆར་དུས་འདིར༔
kyé ma, dak la kyé né bar do char dü dir
Kyema! Bu yaşamın bardosu üzerime doğduğunda,
ཚེ་ལ་ལོངས་མེད་ལེ་ལོ་སྤངས་བྱས་ནས༔
tsé la long mé lelo pang ché né
Boşa harcayacak zaman yok, tembelliği terk edeyim,
ཐོས་བསམ་སྒོམ་གསུམ་མ་ཡེངས་ལམ་ལ་འཇུག༔
tö sam gom sum ma yeng lam la juk
Dikkatim dağılmadan çalışma, tanıma ve meditasyon yolunda kalayım.
སྣང་སེམས་ལམ་བསློང་སྐུ་གསུམ་མངོན་གྱུར་བྱ༔
nang sem lam long ku sum ngön gyur cha
Algıları ve zihni yol haline getirip, üç Kaya’nın farkına varayım.
མི་ལུས་ལན་གཅིག་ཐོབ་པའི་དུས་ཚོད་འདིར༔
mi lü len chik tobpé dü tsö dir
Şimdi bir kez olsun bir insan bedenine kavuştum,
ཡེངས་མ་ལམ་ལ་སྡོད་པའི་དུས་ཚོད་མིན༔
yeng ma lam la döpé dü tsö min
Bu, dikkat dağınıklığı içinde kalmamın zamanı değil.
ཀྱཻ་མ༔ བདག་ལ་རྨི་ལམ་བར་དོ་འཆར་དུས་འདིར༔
kye ma, dak la milam bardo char dü dir
Kyema! Rüyaların bardosu üzerime doğduğunda,
གཏི་མུག་རོ་ཉལ་བག་མེད་སྤངས་བྱས་ནས༔
timuk ro nyel bakmé pang ché né
O gaflet dolu cehalet uykusundan uyanayım,
དྲན་པ་ཡེངས་མེད་གནས་ལུགས་ངང་ལ་འཇོག༔
drenpa yeng mé neluk ngang la jok
Ve dikkatim dağılmadan, zihnin doğasına yerleşeyim;
རྨི་ལམ་བཟུང་ནས་སྤྲུལ་བསྒྱུར་འོད་གསལ་སྦྱངས༔
milam zung né trül gyur ösel jang
Rüyalarda uyanarak, dönüşüm ve berrak ışık konusunda deneyim kazanayım,
དུད་འགྲོ་བཞིན་དུ་ཉལ་བར་མ་བྱེད་ཅིག༔
düdro zhin du nyelwar ma ché chik
Zavallı bir hayvan gibi uyuklamamalıyım,
གཉིད་དང་མངོན་སུམ་འདྲེས་པའི་ཉམས་ལེན་གཅེས༔
nyi dang ngönsum drepé nyamlen ché
Ancak uykuyu farkındalıkla birleştireyim; bu çok önemlidir.
ཀྱཻ་མ༔ བདག་ལ་བསམ་གཏན་བར་དོ་འཆར་དུས་འདིར༔
kye ma, dak la samten bardo char dü dir
Kyema! Şimdi Samadhi bardo’su üzerime doğduğunda,
རྣམ་གཡེངས་འཁྲུལ་པའི་ཚོགས་རྣམས་སྤངས་བྱས་ནས༔
nam yeng trülpé tsok nam pang ché né
Her türlü dikkat dağıtma ve yanılsamayı terk edeyim,
ཡེངས་མེད་འཛིན་མེད་མཐའ་བྲལ་ངང་ལ་འཇོག༔
yeng mé dzin mé tadrel ngang la jok
Ve zihinsel bozunum ile yapışmaktan arınmış bu sonsuz durumu tanıyayım,
བསྐྱེད་རྫོགས་གཉིས་ལ་བརྟན་པ་ཐོབ་པར་བྱ༔
kyé dzok nyi la tenpa tobpar cha
Alışma ve yetkinlik, bu iki aşamada istikrar
kazanayım,
བྱ་བ་སྤངས་ནས་རྩེ་གཅིག་བསྒོམ་དུས་འདིར༔
chawa pang né tsé chik gom dü dir
Bu zihinsel bozunumsuz meditasyon zamanında,
yapım-edimleri bırakmış olarak,
ཉོན་མོངས་འཁྲུལ་བའི་དབང་དུ་མ་བཏང་ཞིག༔
nyön mong trülpé wang du ma tang zhik
Sorunların ve yanılgıların etkisi altına girmeyeyim.
ཀྱཻ་མ༔ བདག་ལ་འཆི་ཁ་བར་དོ་འཆར་དུས་འདིར༔
kye ma, dak la chikha bardo char dü dir
Kyema! Ölümün bardosu üzerime çökerken,
ཀུན་ལ་ཆགས་སེམས་ཞེན་འཛིན་སྤངས་བྱས་ནས༔
kun la chak sem zhen dzin pang ché né
Tüm tutkuları, arzuları ve bağımlılıkları terk edeyim,
གདམས་ངག་གསལ་བའི་ངང་ལ་མ་ཡེངས་འཇུག༔
dam ngak salwé ngang la ma yeng juk
Zihnim bozunuma uğramadan, talimatların net olduğu duruma gireyim,
རང་རིག་སྐྱེ་མེད་ནམ་མཁའི་དབྱིངས་སུ་འཕོ༔
rang rik kyé mé namkhé ying su po
Ve bilincimi doğmamış uzayın küresine aktarayım;
འདུས་བྱས་ཤ་ཁྲག་ལུས་དང་བྲལ་ལ་ཁད༔
düché sha trak lü dang dral la khé
Etten ve kandan oluşan bu bileşik bedeni kaybetmek üzereyken,
མི་རྟག་སྒྱུ་མ་ཡིན་པར་ཤེས་པར་བྱ༔
mi tak gyuma yinpar shepar cha
Bunun geçici bir yanılsama olduğunu bileyim.
ཀྱཻ་མ༔ བདག་ལ་ཆོས་ཉིད་བར་དོ་འཆར་དུས་འདིར༔
kye ma, dak la chönyi bardo char dü dir
Kyema! Dharmata’nın bardo’su üzerime doğarken,
ཀུན་ལ་སྔངས་སྐྲག་འཇིགས་སྣང་སྤངས་བྱས་ནས།
kun la ngang trak jik nang pang ché né
Tüm korku ve dehşeti terk etmiş olarak,
གང་ཤར་རང་སྣང་རིག་པར་ངོ་ཤེས་འཇུག༔
gang shar rang nang rigpar ngo shé juk
Görünen her şeyi zihnimin bir yansıması
olduğunu tanıyayım,
བར་དོའི་སྣང་ཚུལ་ཡིན་པར་ཤེས་པར་བྱ༔
bardö nang tsul yinpar shepar cha
Bu bardo’nun nasıl ilerlediğini bilerek;
དོན་ཆེན་འགགས་ལ་ཐུག་པའི་དུས་ཤིག་འོང༔
dön chen gak la tukpé dü shik ong
Bu kritik noktaya geldiğimde,
རང་སྣང་ཞི་ཁྲོའི་ཚོགས་ལ་མ་འཇིགས་ཤིག༔
rang nang zhi trö tsok la ma jik shik
Arketip, dingin veya hiddetli Aşkın Varlık
görünümlerinden korkmayayım.
ཀྱཻ་མ༔ བདག་ལ་སྲིད་པ་བར་དོ་འཆར་དུས་འདིར༔
kye ma, dak la sipa bardo char dü dir
Kyema! Oluşun bardosu üzerime doğarken,
འདུན་པ་རྩེ་གཅིག་སེམས་ལ་བཟུང་བྱས་ནས༔
dünpa tsé chik sem la zung ché né
Zihnimi, karmaşaya düşmeden tek noktada
yoğunlaştırayım,
བཟང་པོ་ལས་ཀྱི་འཕྲོ་ལ་ནན་གྱིས་མཐུད༔
zang po lé kyi tro la nen gyi tü
İyi karmanın sonuçlarını uzatmak için çabalayayım,
མངལ་སྒོ་བགག་ནས་རུ་ལོག་དྲན་པར་བྱ༔
ngal go gak né ru lok drenpar cha
Yeniden doğuşun girişini kapatıp, yeniden
doğmaktan özgürleşeyim.
སྙིང་རུས་དག་སྣང་དགོས་པའི་དུས་ཤིག་ཡིན༔
nying rü dak nang göpé dü shik yin
Bu, azim ve saf algının gerekli olduğu zamandır;
མིག་སེར་སྤོངས་ལ་བླ་མ་ཡབ་ཡུམ་བསྒོམ༔
mikser pong la lama yabyum gom
Kıskançlığı terk edeyim ve Budalık üzerine
yoğunlaşayım.
འཆི་བ་འོང་སྙོམས་མེད་པའི་བློ་རིང་པོ༔
chiwa ong nyom mepé lo ringpo
Aklı uzaklarda ve süreksizliği, ölümü düşünmeden,
དོན་མེད་ཚེ་འདིའི་བྱ་བ་བསྒྲུབས་བསྒྲུབས་ནས༔
dön mé tsé di chawa drup drup né
Yaşamın anlamsız faaliyetlerini gerçekleştirmek,
ད་རེས་སྟོང་ལོག་བྱས་ན་ཤིན་ཏུ་འཁྲུལ༔
daré tong lok ché na shintu trül
Şimdi gene eli boş dönmek ve gene yanılgıya
düşmek olur;
དགོས་ངོ་ཤེས་པ་དམ་པའི་ལྷ་ཆོས་ཡིན༔
gö ngo shepa dampé lha chö yin
Gerçekten neye ihtiyaç duyduğumun farkına varayım: Dharma’yı hatırlayayım,
ད་ལྟ་ཉིད་དུ་ལྷ་ཆོས་མི་བྱེད་དམ༔
data nyi du lha chö mi ché dam
Ve bunu o anda uygulayayım.
གྲུབ་ཆེན་བླ་མའི་ཞལ་ནས་འདི་སྐད་གསུངས༔
drupchen lamé zhal né di ké sung
Büyük Ustaların söylediği gibi:
བླ་མའི་གདམས་ངག་སེམས་ལ་མ་བཞག་ན༔
lamé damngak sem la ma zhak na
Eğer öğretilerin talimatlarını aklımda tutmazsam,
རང་གིས་རང་ཉིད་བསླུ་བར་མི་འགྱུར་རམ༔
rang gi rang nyi luwar mi gyur ram
Kendimi kandırmış olurum.
བར་དོ་ཐོས་གྲོལ་གྱི་རྩ་ཚིག་འདི༔ འཁོར་བ་མ་སྟོངས་བར་དུ་མ་རྫོགས་སོ༔
Bardo Thödol’un bu kök dizeleri Saṃsara boşalana kadar ulaşılabilir kalsın.
Bardo Thödol ’un bu kök dizelerini, günlük meditasyonumuza eklemeli, dinginleşmiş zihinde, anlamına konsantre olarak okumalıyız. Ayrıca Tibet’in Rüya Yogası ve meditasyonda Samadhi uygulamaları, hangi realite de uyanırsak uyanalım, kaybolmamamızı garanti eder.
Altı Bardonun Süreleri
Kyenay Bardo | Doğumdan ölüme kadar. |
Milam Bardo | Uykuda rüya sırasında, uyanana kadar |
Samten Bardo | Derin meditasyonda Samadhi sırasında, uygulayıcıya göre değişir |
Chikhai Bardo | Ölüm sürecinin başlangıcından iç solunumun kesilmesine kadar; genellikle bir öğün yemek yeme süresi kadar. |
Chönyid Bardo | Genellikle 2 hafta; dingin vizyonlar ilk 7 gün, hiddetli vizyonlar ikinci 7 gün görünür |
Sidpa Bardo | 14 – 49 güne kadar, yeniden doğumla sona erer. |
Not: Bardo Thödol, bu sürelerin kişinin karması ve uygulama düzeyine bağlı olarak değişebileceğini belirtir. |
Bardolar ve Işık Fenomenleri
Chikhai Bardo’da (Ölüm Anı Ara Durumu)
Ölümden hemen sonra Buda Doğası’nın berrak ışığı” ortaya çıkar. Bu saf parlak, berrak ışığı tanımak, anında kurtuluşa yol açar
Chonyid Bardo’da (Dharmata Bardosu) ve
Sidpa Bardo’da (Oluşum Bardosu) Görünen ışıklar
Buda Doğası Işıkları:
- Parlak mavi ışık (Herşeyi Kapsayan Bilgelik)
- Parlak beyaz ışık (Boşluk Bilgeliği)
- Parlak sarı ışık (Aynasal Bilgelik)
- Parlak kırmızı ışık (Farkındalık Bilgeliği)
- Parlak yeşil ışık (Eşitlik Bilgeliği)
- Beş renkli ışık (farkındalık taşıyıcıları/vidyadhara’lar)
Ve 6 alemi temsil eden altı mat ışık görünür:
- Mat beyaz ışık (devalar alemi)
- Mat kırmızı ışık (asuralar alemi)
- Mat mavi ışık (insan alemi)
- Mat yeşil ışık (hayvan alemi)
- Mat sarı ışık (aç ruhlar alemi)
- Mat dumanlı ışık (cehennem alemi)
Temel talimat, parlak, berrak bilgelik ışıklarını tanımak ve onlara çekilmek, ve Samsara’nın altı aleminde yeniden doğuma yol açan daha mat ışıklara çekilmekten kaçınmaktır.
Ölüm süreci boyunca, nitelikli bir lama ölmekte olan kişiye zihnin gerçek doğasını tanımasına yardımcı olmak üzere tasarlanmış çeşitli meditatif uygulamalar ve görselleştirmeler yoluyla rehberlik eder. Metin, bu haller sırasında ister korkutucu ister huzur verici olsun, tüm fenomenlerin aslında kişinin kendi bilincinin yansımaları olduğunu vurgular.
Bu metni özellikle önemli kılan şey, daha önce meditasyon deneyimi olmadan bile sadece bu talimatları duyarak özgürleşmeye ulaşılabileceği olasılıklarını sunmasıdır. Talihsiz bir yeniden doğuştan kaçınmak ve bir sonraki yaşam için elverişli koşulları seçmek amacını taşıyan özel uygulamalar da içerir. Metin bu talimatların ölmekte olan kişiye yüksek sesle okunmasını ve ölümden sonra kırk dokuz gün boyunca devam ettirilmesini önermektedir.
Metin, ölüm ve yeniden doğuş arasındaki ara durumun kritik doğasını ortaya koyarak başlar ve ölmekte olan kişiye bu geçiş sürecinde rehberlik eden nitelikli bir lamanın rolüne özellikle vurgu yapar. Lama hem tüm varlıklar için şefkate hem de ölüm süreci meditasyon uygulamalarında ustalığa sahip olmalıdır. Sadece onların varlığı bile hem ölmekte olan kişi hem de ailesi için derin bir anlayış durumu yaratır.
Eğer nitelikli bir Lama’ya ulaşılamıyorsa, kendimiz okuyabiliriz.
Bardo’da hiçbir farkındalık çıkartamazsak bile, yaşam deneyimimizdeki meditasyon pratiklerimizin oluşturduğu karmik izler, bizi tekrar Dharma çalışabileceğimiz daha iyi yeniden bir doğuma yönlendirecektir. Gevşemeli ve korkusuzca rahatlamalıyız
Ölmeden Önce Okunacak Rehberlik :
Buda Doğasının Çocuğu, görünümlere aldanmadan ve çok dikkatli bir şekilde dinle. Altı tür ara durum vardır: yaşamın veya doğal varoluşun ara durumu, rüyaların ara durumu, meditatif konsantrasyonun ara durumu, ölüm zamanının ara durumu, ölüm sonrası rüyaların ara durumu ve yeniden doğuşun ara durumu. -Birisi- Olmayı istedikçe ve yaptığın eylemlerle karma biriktirdikçe, başlangıçlar ile sonlar ve kazanım ile kaybedişler ile örülü bu bardolarda dolaşıp durursun. Her bardoda aydınlanma ve özgürleşme imkânın var, hiçbirinde Buda doğanı tanıyamazsan da en azından bilinçli bir yeniden doğuma yönelebilirsin. Onun için korkma, dikkatini topla ve dağılma. Farkına varma ve özgürleşme eş zamanlıdır.
Chikha Bardo (Tib.), Ölüm Bardosu
Bu kritik aşamada, 5 element belirli bir sırayla çözünerek temel Berrak Işığın ortaya çıkmasına yol açar. Uygulamalar bizi ölüm anında bu ışığı tanımaya ve onunla bütünleşmeye hazırlar.
Solunum durduğunda ancak “iç nefes” in devam ettiği süreçte ortaya çıkar. “Berrak Işık fenomeni belirir. Yaklaşık bir öğün yemek yeme süresi kadar sürer. Geçiş yapanın Buda Doğasını tanıması için kritik süreçtir.
Ölüm Sırasında Okunacak Rehberlik :
Berrak ışığa Giriş:
Buda Doğasının Çocuğu, artık bir yol arama zamanın geldi. Solunumun durur durmaz, ilk ara halin berrak ışığı olarak bilinen parlaklık ortaya çıkacaktır. Solunumun kesilir kesilmez, tüm fenomenler uzay gibi boş ve tamamen çıplak hale gelecektir. Aynı zamanda, çıplak bir farkındalık ortaya çıkacak, tanıdık, ışıltılı, boş ve merkezsiz. O anda, bu içsel doğayı tanımalı ve korkusuzca bu deneyimde kalıp, bozunuma uğramadan dinlenmelisin. Korkma, dikkatini topla ve dağılma. Farkına varma ve özgürleşme eş zamanlıdır.”
Ölüm Sürecine Giriş:
Buda Doğasının Çocuğu, dinle! Bu saf berrak ışık, kendi zihninin doğası şimdi önünde yükseliyor. Bunu fark et!
Buda Doğasının Çocuğu, şu anda, senin bilinçli farkındalığın olan bu parlak ışıltılı öz, görünümün, özelliklerin ve tanımlamaların ötesinde, her ne açıdan olursa olsun nesnel ve “ben”sel varoluştan tamamen boşalmıştır, aradığın aslında budur. Korkma, dikkatini topla ve dağılma. Farkına varma ve özgürleşme eş zamanlıdır.
Chönyi Bardo (Tib.), Dharmata Bardosu.
Dingin ve hiddetli aşkın varlıklar veya arketip görünümlerin ortaya çıkmasıyla rüyavari bir bilinç sürecidir. Bu görünümler kendi zihnimizin yansımalarıdır ve gerçek doğalarının tanınması yoluyla özgürleşme fırsatı sunar.
Dingin ve Hiddetli Aşkın Varlıkların görünümlerini içerir. Beş Buda ailesi, çeşitli bodhisattvalar ve diğer Aşkın Varlıklar, yoğun ışıklar, enerjiler ve sesler içeren vizyonlar görünür. Bunları zihnin yansımaları olarak tanıma farkına varma ve özgürleşme eş zamanlıdır.
Dharmata Bardosunda Okunacak Rehberlik:
Dingin Aşkın Varlıklar Süreci (İlk 7 gün)
Buda Doğasının Çocuğu, dikkatini dağıtmadan dinle. Şimdi gerçekliğin saf ışıltısı tüm göz kamaştırıcı berraklığıyla önünde belirirken, onu olduğu gibi tanı. Üzerine parlayan renkli ışıklardan korkma. Bunlar kendi farkındalığının doğal ışıltılarıdır. Beliren her şeyi kendi zihninin yansımaları olduğunu tanı. Bu seslerin, ışıkların ve ışınların ara durumun görünümleri olduğunu bilerek. Bu kritik noktaya ulaştığın şu anda, Kendi zihninin doğal yansıması olarak tezahür eden Dingin Aşkın Varlık vizyonlarından korkma, dikkatini topla ve dağılma. Farkına varma ve özgürleşme eş zamanlıdır.
Hiddetli Aşkın Varlıklar Süreci (İkinci 7 gün)
Buda Doğasının Çocuğu, gerçekliğin ara durumunun Hiddetli Görünüşleri önünde belirdiğinde, Huşu, dehşet veya korkuyu terk ederek, Beliren her şeyi kendi zihninin yansımaları olduğunu tanı. Bu seslerin, ışıkların ve ışınların ara durumun fenomenleri olduğunu bilerek. Bu kritik noktaya ulaştığın şu anda, Doğal olarak tezahür eden Hiddetli Aşkın Varlıklardan korkma, dikkatini topla ve dağılma. Farkına varma ve özgürleşme eş zamanlıdır.
Sidpa Bardo (Tib.), Oluşum Bardosu.
Önceki bardolarda özgürleşme gerçekleşmemişse kişinin yeniden doğuşa doğru ilerlediği oluş halidir. Buradaki uygulamalar farkındalığı sürdürmeye ve yeniden doğuş hakkında bilinçli seçimler yapmaya odaklanır.
Yeni doğum arayışı deneyimlerini içerir. Uygun bir yeniden doğuş gerçekliği seçmek, talihsiz yeniden doğuşlardan kaçınmak, uygun rahim girişlerinin seçilmesi, geçiş sırasında farkındalığın sürdürülmesi önemlidir.
Ölümün Üçüncü Bardosu önceki ara hallerde kurtuluşa erişememiş olanları ele alarak başlar. Ölen kişinin artık nasıl tam duyusal yetilere ve katı nesneler arasında engelsiz hareket etme yeteneğine sahip bir “zihinsel bedene” sahip olduğunu anlatır. Geçmişteki alışkanlık eğilimlerinden oluşan bu zihinsel beden belirli doğaüstü yeteneklere sahip olmakla birlikte karmanın rüzgarlarına da tabidir.
Elverişsiz yeniden doğumları engellemek ve uygun yeniden doğuş yerlerini seçmek için ayrıntılı talimatlar verir. İki temel yöntemin ana hatlarını çizer: herhangi bir rahme girişi engellemek ve giriş engellenemiyorsa uygun bir rahim seçmek çok önemlidir.
Ölen kişiye, tüm hissedebilen varlıklara fayda sağlamasını mümkün kılacak koşullarda dünyaya gelmeyi arzulayarak özgecil niyetler üretmesi talimatı verilir. Metin, önemli ölçüde olumsuz karmaya sahip olanların bile bu talimatları doğru bir şekilde uygulayarak olumlu bir yeniden doğuş elde edebileceklerini vurgular.
Bardo Thödol ölümden sonra kırk dokuz güne kadar merhuma yüksek sesle okunmasının önemini yineler. Bu öğreti kurtuluş için çok sayıda fırsat sunar ve yaşamları boyunca yoğun bir şekilde pratik yapmamış olanlar için bile değerli bir rehberdir. Bardo Thödol, aydınlanmaya giden doğrudan bir yoldur ve her seviyeden uygulayıcıya fayda sağlayabilir.
Oluşum Bardosunda Okunacak Rehberlik
( 14.-49 . Günler arası )
Buda Doğasının Çocuğu, eğer rahim girişini nasıl seçeceğini bilmiyorsan ve bağlanmaktan veya nefretinden vazgeçemiyorsan, o zaman, nasıl görünümler ortaya çıkarsa çıksın, Üç Değerli Mücevheri (Buda, Dharma ve Sangha) ismiyle çağırmalısın.
Buda Doğasının Çocuğu, değişik görünümler ortaya çıktığında, korkma veya dehşete düşme. Bu aşamada bedeninin alışkanlıklardan oluşan zihinsel bir bedendir. Bu nedenle, hiçbir şey sana zarar veremez. Onun için korkma, dikkatini topla ve dağılma. Farkına varma ve özgürleşme eş zamanlıdır.
Buda Doğası’nın Çocuğu, şimdi yeniden doğuşa giden Oluşum Bardosu ortaya çıktı. Alışkanlık eğilimlerinden oluşan zihinsel bir bedenin var. Sevdiklerini görebilirsin ama onlarla iletişim kuramazsın. Geride bıraktığın şeylere bağlanma.
Azim ve algının saflığı şu anda şart. Tüm hırslardan vazgeç ve Budalık üzerine yoğunlaş.
Zihnin doğasında açık ve doğal olarak kal. Yeniden doğuştan kaçınamazsan, farkındalıkla bir yeniden doğum seç. Daha düşük alemlerin mat ışıklarından kaçın. Budalığa ve Dharmaya yoğunlaş. Farkına varma ve özgürleşme eş zamanlıdır!
Bölüm 5: Tarihsel Bağlam, Kaynaklar ve Gelişim
Tibet bilgeliğinin tarihsel bağlamı, bin yıllar boyunca yerli Bön bilgeliği ve Budizm’in etkileşimi yoluyla gelişen Tibet kültürünün zengin dokusuna derinden kök salmıştır.
10 bin yıl önce Hint alt kıtasının kıtasal hareketi ile ortalama 4000 metre yükseklikteki Tibet, dünyanın çatısı haline geldi. Binlerce yıllık zengin kültürel birikimi ile tüm insanlığa maneviyatta, tıpta, edebiyatta ve sanatta büyük bir kültür hazinesi sunmaktadır.
En eski gelenek, öğretileri Shakyamuni Buda’dan binlerce yıl önce yaşamış geçmiş çağ Budalarından biri olan Tönpa Shenrab Miwoche’ye dayanan Bön, Tibet’in köklü manevi geleneğidir.
Budizm’in Tibet’e 7. yüzyılda, esas olarak Kral Songtsen Gampo’nun çabalarıyla gelişi, yerel ruhani uygulamaların ve Budist öğretilerin sentezine yol açan dönüştürücü bir döneme işaret ediyordu. Bu füzyon, varoluş, bilinç ve gerçekliğin doğası hakkında derin bir anlayışla karakterize edilen eşsiz bir manevi manzaraya yol açtı.
Tibet, 8. yüzyılda Orta Asya’dan Tibet’e gelen Padmasambhava – Guru Rinpoche, ile Buda’nın tantrik, ezoterik öğretileriyle tanıştı.
Guru Rinpoche tarafından aktarılan Bardo Thödol, sekizinci yüzyılda, metnin daha sonra Tibet bu ileri öğretilere hazır olduğunda yeniden keşfedilmesi için gizli bir yere sakladığı aktarılır. Gördüğü ışık rüyaları üzerine harekete geçen Karma Lingpa, tarafından 14. yüzyıl da Bardo Thödol güneydoğu Tibet’teki Gampodhar Dağında yeniden keşfedildi.
Zaman içinde beş ana Tibet bilgeliği okulu ortaya çıktı. Bugün Tibet’te var olan beş ana Okul Bön, Nyingma, Kagyu, Sakya ve Geluk’tur. Bu beşi çok yaygın okullardır ve çok çeşitli alt okullar vardır. Tibet’i bilgelik ülkesi olarak adlandırabiliriz. Ontoloji, Epistemoloji, Mantık, Psikoloji ve Kognitif bilim, Batıda akademik kurumların kurulmasından çok öncesinden beri manastırların müfredatında yer almaktadır.
Tibet Bön ve Budist bilgeliği, çeşitli okulları ve uygulamalarıyla, yalnızca yerel halkı değil, aynı zamanda küresel olarak ruhani içgörü arayanları da etkilemeye devam eden bir bilgelik feneri olarak ortaya çıktı.
- yüzyılda, bir öğrencisi Guru Rinpoche’ye Tibet’te Dharma döneminin sona erip ermeyeceğini, eğer öyleyse ne zaman sona ereceğini sordu. Guru Rinpoche şu kehanette bulunmuştu: “Tibet gökyüzünde demir kuşlar uçmaya ve demir atlar tekerlekler üzerinde koşmaya başladığında, Tibet’te dharma zamanı sona erecektir. O zaman geldiğinde, dharma tüm dünyaya yayılacak ve Tibetliler karıncalar gibi başka yerlere kaçacaklar. Böylece dharma kızıl adamların topraklarına gelecek”.
Guru Rinpoche’nin 8. yüzyıldaki kehanetinin bugün, anlattığı şekilde gerçekleşmiş olması tüyler ürperticidir.
Kangyur ve Tengyur’dan oluşan bilgelik kanonu, Buda’ya ve sonraki ustalar silsilesine atfedilen öğretileri kapsayan çok sayıda metin içerir. Ek olarak, Bardo Thödol gibi metinler, bir “yaşam deneyiminin” ötesinde bilinç yolculuğuna dair derin içgörüler sunar.
Bu metinler, manastırlar ve uygulayıcılar tarafından sürdürülen zengin sözlü geleneklerle birlikte, Tibet meditasyon tekniklerini ve Bön ve Budist kanonunun felsefi temellerini anlamak için rehber kaynaklar olarak hizmet eder.
Yüzyıllar boyunca Tibet bilgeliğinin gelişimi, temel öğretileri yorumlayan ve genişleten çeşitli ustalar silsilesi ve uygulayıcıların önemli katkılarıyla evrimleşmiştir. Padmasambhava, Atisha, Je Tsongapha, Milarepa ve daha pek çok büyük usta, Tibet bilgeliğini şekillendiren öğretilerin oluşturulmasında çok önemli roller oynadılar.
Farklı okulların ortaya çıkışı, çeşitli meditasyon yöntemlerini ve felsefi yorumları bütünleştirerek bilgeliğe farklı bir yaklaşımı yansıtır.
Bugün tüm Tibet bilgelik okulları ve öğretilerinin dünyanın her yerinde birçok ustası vardır.
Bön Okulu
Bugünkü ana Bön okulu Yung Drung Bön’dür. ‘Yung’ kelimesinin anlamı başlangıçsız, ‘Drung’ sonsuz, ‘Bön’ ise ‘Sınırsızlık’tır.
Başlangıçsız, Sonsuz Sınırsızlık, her şeyin içinde yatan gerçektir. Uzay ve zaman boyunca her yeri kaplayan gerçektir. Her an tezahür eden mucizedir. Özünde, her şeyde var olan gerçek yatar.
Bön aynı zamanda Tibet’in en eski kültürü olan Zhang-Zhung uygarlığının manevi geleneğidir. Bön geleneğinin kurucusu Buda Tonpa Shenrab’dır. Bön metinlerine göre Tonpa Shenrab 18.000 yıl önce doğmuştur. Babası Mu klanından Gyalbon Thodkar, annesi ise Yonchi Gyalzhedma’ydı. YungDrung Bön öğretilerine göre, hayatımızın asıl amacı Buda Doğamızı ortaya çıkarmaktır.
Varoluşumuzun köklerindeki bu doğaya ulaşmak için üç kapı; beden, konuşma ve zihindir. Beden kapısında dinginlik, konuşma kapısında sessizlik ve zihin kapısındaki enginlik, Buda doğamıza açılan yollardır. Yung Drung Bön, aydınlanmaya giden bu yolda Dzogchen (Büyük Tamlık) uygulamalarını vurgular.
Bazı kaynaklar sadece dört ana okuldan (Gelugpa, Sakyapa, Kagyupa, Nyingmapa) bahseder, ancak Dalai Lama Yungdrung Bön okulunu (Bönpo, Bön Budist) diğer okullarla birlikte Tibet’teki en eski bilgelik okulu olarak tanımıştır.
Nyingma Okulu
MS 810’da büyük usta Padmasambhava, Orta Asyada Oddiyana’dan Tibet’e geldi. Sam-yay-chim-pu’daki sekiz önemli mükemmellik yolu gibi birçok tantrayı ve birçok sadhanayı tercüme etti.
Zamanla, öğretmenden öğrenciye aktarıldı ve dönüştürüldü, bu da gizli mantra Nyingma’nın kadim çeviri okuluyla sonuçlandı. Bu gelenek içinde Dzogchen (Büyük Tamlık) öğretileri büyük önem taşır. Bardo Thödol, Dzogchen öğretilerinin bir parçasıdır.
Kagyu Okulu
Marpa MS 1012’de doğdu. Hindistan’a üç kez seyahat etti ve orada Naropa ve Maitripada da dahil olmak üzere birçok guru ile tanıştı. Önemli metinleri tercüme edip yorumladı ve bunları Milarepa’ya (1040-1123), Gambopa’ya (1079-1153) ve daha birçok kişiye iletti. Bu iletim silsilesi Kagyu Okulu olarak bilinir.
Bu okulun Gamtsangpa, Drikungpa, Daklungpa ve Drukpa olmak üzere dört büyük alt okulu ve sekiz küçük alt okulu vardır. Bu okulda Naropa’nın 6 yogası ve Mahamudra geleneği ve yogik uygulamaları büyük önem taşır.
Sakya Okulu
MS 1034 yılında Khön Könchog Gyalpo tarafından kurulmuştur. Beş Büyük Üstadın (sa chgong ma nam nga) silsilesinden gelen aktarımlara Sakyapa Okulu denir. Lamdre, Sakya geleneğinin üst düzey ve derinlemesine öğretileridir.
Geluk Okulu
Vikramashila’nın büyük ustası Atisha (982-1054), MS 1039’da Tibet’e geldi ve sutraların ve tantraların önemli öğretilerini aktardı. Kudon, çevirmen Loden shayap (1059-1109) ve Drom-donpa adlı ustalardan gelen aktarım hattı Kadampa olarak bilinir.
Büyük Je Tsongkhapa 1357’de doğdu ve Kadampa silsilesini benimsedi ve metinlerin temel anlamları üzerine Lam Rim adlı teorik ve pratik bir sistem kurdu.
Öğrencileri Gyeltsap (1364-1432), Kaydrup (1358-1438) ve diğerleri aracılığıyla gelişen aktarım hattı Gelukpa Okulu olarak bilinir. Dalai Lama aynı zamanda bu Gelukpa okulunun lideridir. Gelişmiş özel içgörü ve şefkat uygulamaları ile erdem okulu olarak da bilinir.
Bu okullar arasındaki farklar, bu yolu izleyen öğrencilere rehberlik etmek için kullanılan yöntemlerdedir. Terminolojideki küçük farklılıklar, okulların usta soyuna bağlı olarak farklı uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Bu küçük farklılıkların dışında, birçok uygulama tüm okullarda benzerdir, nihai hedef, Buda Doğamızı ortaya çıkarmaktır.
Bölüm 6: Meditasyon ve İçgörü Temelleri
Meditasyon, Tibet bilgeliğinin temel uygulamasıdır ve zihnin ve varoluşun doğası hakkında derin içgörüler sunar. Meditasyon rahatlama ve stres atma için bir teknik olduğu gibi aynı zamanda, kişinin kendi zihninin işleyişine dair farkındalık ve içgörü geliştirebilmesi için dönüştürücü bir uygulamadır. Her amaç ve seviyede fayda sağlar.
Tibet meditasyon teknikleri çeşitli yolları kapsar, temel uygulamalar: Zhine (dinginlik-shamata) ve Lhaktong’dur (özel içgörü-vipasyana). Bu uygulamalar, uygulayıcıları, düşünceler ve duygular ile akmadan öznel deneyimsel inceleme yoluyla huzur ve içgörü üretmeye teşvik eder ve tüm fenomenlerin süreksiz ve birbirine bağlı doğası hakkında daha derin bir bilgelik geliştirir.
Meditasyon yoluyla bireyler, alışılmış kalıpları ve inançlarıyla yüzleşir ve bu yapıların deneyimlerini nasıl şekillendirdiği konusunda netlik kazanabilirler. Bu içgörü, uygulayıcıların şefkat ve bilgelik geliştirmelerini sağlar.
Tibet bilgeliğindeki farkındalık uygulamaları da anda olmanın önemini vurgular. Meditasyon, dikkati ve farkındalığı artırır. Bu yaklaşım, yalnızca kişinin duygusal özgürlüğünü artırmakla kalmaz, aynı zamanda günlük deneyimleri de derinleştirir.
Genellikle dikkat dağınıklığı ve hızlı bir tempo ile belirlenmiş bir dünyada, meditasyon teknikleri, ilk olarak bireylerin iç benlikleriyle ve çevreleriyle yeniden bağlantı kurabilecekleri, barış ve bağlantı duygusunu besleyebilecekleri bir sığınak sunar.
Düşüncelerimiz ve davranışlarımız hakkında farkındalık geliştirerek, acı ve neşeye yol açan kalıpları ayırt etmeye başlayabiliriz. Bu farkındalık, bizi bilinçli seçimler yapma konusunda güçlendirerek daha şefkatli ve dikkatli bir varoluşu teşvik eder. Bu sayede karma temizliği de yapma imkanı sağlar.
Temel Meditasyon Uygulamaları
Shamatha (Dinginlik Meditasyonu):
İstikrarlı ve konsantre, yani bozunuma uğramayan bir zihin geliştirmeye odaklanır.
Yaygın odak nesneleri: Nefes, imgeleme (örneğin, bir Buda görüntüsü veya ışığı), bir mantra.
Hedef: Zihinsel huzur, dinginlik ve bozunuma uğramadan netlik elde etmek.
Vipashyana (İçgörü Meditasyonu):
Bilgelik geliştirmek için analitik ve doğrudan meditatif içgörü yoluyla derin bir gerçeklik anlayışı geliştirmeyi amaçlar.
İçgörü için temel konular:
Zihnimizdeki Benlik,
Duygular, koşullanmalar
Süreksizlik (mitakpa),
Acı çekmek (dugnal),
Boşluk (tongpa) vb. içgörü bulgularıdır.
Tonglen (Vermek ve Almak – Şefkat Meditasyonu):
Kişinin Samsaradaki tüm varlıkların acısını anladığı ve onlara şefkat ve içgörü verdiğini imgelediği bir şefkat uygulaması. Genellikle nefesle uygulanır: Nefes alırken: Acıyı içimize koyu bir duman olarak çektiğimizi imgeleriz. Nefes verirken: Kalbimizde bu acı ve cehaleti temizleyip, dönüştürüp berrak bir ışık şeklinde geri yansıttığımızı imgeleriz.
Tibet Bilgeliği zengin bir uygulama çeşitliliği içerir. Her uygulayıcı için işe yarayan tek bir yol yoktur, onun için uygulama yolu kişiye özeldir, ulaşılabiliyorsa bir usta ile çalışmak ve onun aracılığıyla uygulayıcı için uygun pratikler üzerinden gitmek en sağlıklı yoldur.
Tantrik Pratikler
Tantrik pratikler, imgeleme, mantra akümülasyonu ve tüm enerjetik ve yogik yardımcı pratikleri içerir.
Tantrik imgeleme Meditasyonları:
Uygulayıcılar, niteliklerini geliştirmek ve aydınlanmayı somutlaştırmak için, dinginliğe ulaşmış zihinde kendilerini aydınlanmış bir Aşkın Varlık (yidam) olarak üç boyutlu bir mandala içerisinde imgelerler. Dinginlik ve İçgörü meditasyonlarında ilerledikten sonra, tantrik imgeleme yöntemine yatkın olan kişilerce uygulanır. Derin meditasyonda uygulanan bu imgelemeler, hızlı bir dönüşüm sağlar, bu sayede bilincin derinliklerine işleyen izler rüya ve rüyavari bardolarda tanıma ve özgürleşmeyi garanti altına alır.
Mantra Akümülasyonu:
Mantralar odaklanma, arınma ve kutsamalar çağırma araçlarıdır. Mantraların binlerce yıldır ustalar ve uygulayıcıların akümülasyonu ile oluşan bir enerjisi vardır. Aynı zamanda kalpte rezonans oluşturarak enerjetik dönüşüm sağlarlar.
En önemli iki mantra:
————————————————————–OM MANI PEME HUNG
(Şefkat ve içgörü mantrası).
————————————————————–
OM TARE TUTTARE TURE SOHA
(Yeşil Tara’nın mantrası, kritik ve tehlikeli durumlarda koruma sağlar).
————————————————————–
Mandala Görselleştirme:
Uygulayıcılar, gerçekliğin doğasına ilişkin konsantrasyon ve içgörü geliştirmek için mandalaları saf alemler olarak imgelerler.
Günlük Hayata Entegrasyon
Yemek yeme, yürüme ve konuşma gibi günlük aktivitelere dikkat ve farkındalık getirmek. Eylemlerde aktif olarak, sıcak kalplilik, şefkatli bir tutum içerisinde olmak.
Rehberlik ve Köken
Tibet’in yoga ve meditasyon uygulamaları geleneksel olarak belirli ustalar silsilesinden gelen nitelikli öğretmenler tarafından öğretilir (Lama, Ani, Geshe ya da Rinpoche). Bir öğretmen, uygulayıcının ihtiyaçlarına göre uyarlanmış kişisel rehberlik, güçlendirme ve destek sağlar.
Zhine – Dinginlik (Skt. Shamatha) Meditasyonu
Zhine – Dinginlik meditasyonunda amaç, sakin, net ve odaklanmış , bozunuma uğramadan kalabilen bir zihin geliştirmektir.
Duruş:
Sırtınız düz olacak şekilde rahat bir pozisyonda oturun. Vairochana’nın yedi noktalı duruşunu kullanabilirsiniz:
– Bacaklar çapraz (veya ayaklar yere düz basılarak bir sandalyede otururken).
– Eller dizlerinizin üzerinde veya meditasyon mudrasında (avuç içi yukarı, sağ el sol elin üstünde, başparmaklar hafifçe dokunuyor).
– Omurga düz ama rahat.
– Omuzlar rahat ve hafifçe geride.
– Çene hafifçe göğse doğru içerde.
– Gözler yumuşak bir şekilde açılır, hafifçe aşağı bakar veya tercih edilirse kapalı.
– Dil, üst damakta hafifçe dinlenir.
Bir odak seçin:
Nefese, özellikle de burun deliklerindeki duyuma odaklanın. Alternatif olarak, mum alevi veya bir Buda görseli gibi harici bir nesne de kullanabilirsiniz.
Nefes:
Rahatlamak için bir süre olabildiğince yavaş, derin ve duyarlı bir nefes alın… Güzel bir nefes…
Sonra nefesinizin doğal ritmine oturmasına izin verin, ve kontrol etmeyin.
Dikkatinizi nazikçe nefeste ya da seçilen nesnede tutun.
Dikkatinizin dağıldığını ve zihinsel bozunuma uğradığınızı farkederseniz, yargılamadan veya hayal kırıklığına uğramadan derin nefes alın, gevşeyin gülümseyin ve nefesinize geri dönün.
Süre:
Kısa seanslarla (5-10 dakika) başlayın ve kademeli olarak 20-30 dakikaya ve daha uzuna yükseltin. Odaklanma ve sakinlik kalitesi, süreden daha önemlidir.
Zorluklar:
Donuk veya uykulu hissediyorsanız, gözlerinizi daha geniş açın veya duruşunuzu ayarlayın.
Huzursuz hissediyorsanız, rahatlamaya ve nefesinizi yavaşlatmaya odaklanın.
Hedef:
Rüzgarsız bir odadaki sabit bir alev gibi zihnin hem sakin hem de net olduğu rahat bir konsantrasyon durumu elde edin.
Nefes farkındalığı meditasyonu
Farkındalığımızı nefesimize doğrulttuğumuzda kendiliğinden dinginleşir ve bu etki, nefesle tüm varoluşumuza yayılır…
Nefes farkındalığı meditasyonu iki temel aşamadan oluşur :
- Nefesi saymak
- Nefesi gözlemlemek
Nefesi saymaktaki yöntem, dışarı verdiğimiz her nefesi zihnimizde saymaktır. ( nefes aldım, nefes verdim, bir, nefes aldım nefes verdim, iki vb. ) Başlangıçta hedef 10’dur, eğer bu zorlu geliyorsa 4 ile başlayabilirsiniz, kaçta kaldığınızı unutmadan 10 a kadar saymak şehir hayatındaki birçok meditasyona yeni başlayan insan için çok zordur. Zihin kayar, geçmişin anılarına, gelecek imgelemelerine yada düşlemeye başlar, kayıp gidersiniz ve farkına varıp döndüğünüzde kaçta kaldığınızı bile unutmuş olduğunuzu fark edersiniz. Bu meditasyon aynı zamanda size meditasyonda nerede olduğunuzu görmek için bir fırsat tanır. Ancak durum ne olursa olsun bütün çıplaklığıyla kabul edin…
Uygulama yaptıkça kısa zamanda ne kadar ilerleyeceğinizi ve günlük hayatınıza bunun yansımalarını gördükçe bu sizin için çok büyük bir itici güç olur…
10 a ulaştığınızda ( yada hedefi 4 e düşürdüyseniz 4 e ulaştığınızda) tekrar başa dönüp 1 den başlayın, nefesi kontrol etmeye hızlandırmaya, yada yavaşlatmaya çalışmayın, doğal haliyle farkındalığınızı onda tutun, düşüncelere daldığınızı fark ettiğinizde kendinize kızmadan, sakince nefesinize dönün, saymaya devam edin…
Bir süre bu şekilde meditasyona devam ettikten sonra saymayı bırakın ve sadece nefesi gözlemlemeye başlayın, nefesin burun deliklerinizden girişini ciğerinize girişini, diyaframınızı şişirmesini takip edin, ve aynı şekilde diyaframınızın kendiliğinden kasılması ile ciğeri boşaltmasını izleyin… Meditasyon sırasında ilerledikçe nefes alıp vermeniz yavaşlayacak, nefesler arasındaki boşlukları daha çok fark eder hale geleceksiniz, bu farkındalık sizi sadece derin bir huzura değil aynı zamanda bilgeliğin tam kalbine götürür…
Beden tarama meditasyonu
Farkındalığınızı içsel gülümseme ile bedeninize çevirip, başucundan başlayarak ayak ucunuza kadar tüm bedeninizi bölge bölge tarayarak herhangi bir gerginlik, blokaj varsa gevşetip rahatlamasını açılmasını sağlayarak, dinginlik oluşturabileceğimiz önemli bir meditasyondur, nefes farkındalığı ile birleştirilebilir.
Tonglen meditasyonu
Dinginleşme ve konsantrasyon meditasyonlarının ötesinde bir imgeleme ve zihinsel dönüşüm meditasyonudur. Şefkat meditasyonu olarak da adlandırılır.
Tüm evren bir bağıntılı varoluş içerisindeyiz… Buda doğamızla bağlantımız kopuk olduğunda kendimizi ne kadar savunulması gereken, ayrı, kopuk, bir şekilde algılasak da, farkındalık geliştirdiğimizde aslında tüm evrenin nasıl bir bağıntılı varoluş içinde olduğunu görebiliyoruz…
Bir varoluş formu canlı yada cansız başka neden ve koşullara bağlıdır… Meditasyonel farkındalıkla incelediğimizde evrende varoluşu başka bir şeylere bağlı olmayan hiçbir şey bulamayız, bu süper bağıntılılık, karmanın da temelini oluşturur. Bu bağıntılı varoluş içeri sinde yaptığımız eylemler karmaşık bir şekilde etkileşerek bize geri yansır.
Yaşamın kendisi bir alış veriştir. Nefes alırız, nefes veririz,
birileri için çalışırız, biriler de bizim için çalışır, sevgi ve şefkat alır sevgi ve şefkat veririz. Para alırız para veririz. Vücudumuzu oluşturan atomlar bile sürekli bir hareket halindedir, vücut bütünlüğümüze yeni atomlar alıp, dışarıya atomlar veririz.
Bu süper bağıntılılığı kavramak, zihnimizde yeni açılımlar yapar, sıkıca sarıldığımız kafamızdaki “ben”in boşluğunu fark etmeye Buda doğamızla olan bağlantının kalıcılığına ve bizi aydınlanma zihnine doğru götürmeye başlar…
Zhine meditasyonundan sonra Tonglen meditasyonu yapabilirsiniz yada dönüşümlü olarak da bazı günler Lakhtong bazı günler analitik meditasyon bazı günlerde Tonglen meditasyonu yapabilirsiniz.
Tonglen Meditasyonu Rutini :
- Öncelikle Zhine meditasyonu uyguladıktan sonra oluşan açıklıkta bu meditasyona başlayın, başlamadan önce pozisyonunuzdan kaynaklanan bir ağrı, sıkıntı oluşmuşsa, ayağa kalkıp esneme hareketleriyle eklemlerinizi rahatlatabilirsiniz. İmgeleme yapacağınız için bu meditasyonda gözlerinizi kapatmanız daha iyi olur.
- Öncelikle zihninizde bir “eşitlik” farkındalığı oluşturmak için kendinizin, içsel farkındalık geliştiremediğiniz, arzu ve hırslarınızın peşinde koştuğunuz zamanları hatırlayın… gözünüzün önüne getirin… yaptığınız bazı hataları hatırlayın… zaman geçti ve hayat yolculuğunuz şimdi size bu içsel farkındalığı geliştirme yolunu açtı… başkaları da henüz bizim eski zamanlardaki bazı hatalarımız gibi, şu anda yanlış hareketler içinde bulunabilir, bu onların nihai olarak kötü olduğu anlamına gelmez, evrende tüm duyarlı varlıklarda kök varoluş Buda doğasıdır, ancak sadece bağlantı kopukluğundan geçici haller yaşanabilir… Bunu düşünün ve kendinizi tüm duyarlı varlıklar ile eşitleyin… Oluşan bu eşitlik farkındalığında kalın…
- Sonra zihnimizde “Bağıntılı varoluş” farkındalığı için, bağıntılı varoluştaki ilişkilerinizi düşünün, anne ve babamızla bu yaşamdaki yolculuğumuza başladık, aile, arkadaş, çevre, ülke, dünya, ay, güneş… Bu hale gelene kadar hep destek aldık… Annemizden süt emdik, sonra biraz büyüyünce ineklerden süt, topraktan sebze, destek ve barınma… Bakıldık, ihtiyaçlarımız karşılandı ve hayatımızı kolaylaştırmak için atalarımızın binlerce yıllık bilgi birikimleri bize aktarıldı. Bağıntılı varoluşla gelen bu destekler ve şefkat olmasaydı, biz şu anki halimizde olamayacaktık… Bir teşekkür duygusuyla oluşan bu bağıntılı varoluş farkındalığında kalın…
- Sonra varoluşumuzun köklerinde bulunan Buda doğamızı temsilen, tepemizde masmavi gökyüzünden gelen parlak bir beyaz ışık imgeleyin ve Buda doğasından bize doğru gelen bu parlak beyaz ışığı nefesle içeri çektiğinizi imgeleyin. Bu iyileştirici parlak beyaz ışığın burun deliklerinizden girerek göğsünüze kadar indiğini ve buradan tüm vücudunuza yayıldığını hayal edin. Nefes verirken de şimdi ve gelecekteki tüm acılarınızın kara bir duman şeklinde vücudunuzdan çıkarak temizlendiğini imgeleyin… Bu işlemi tüm olumsuzluklarınızı ve acılarınızı içinizden tamamen arındırıp, parlak beyaz ışığın size verdiği mutluluğa ulaşana kadar devam edin…
- Sonra karşınızda oturur şekilde çok sevdiğiniz birisini imgeleyin, sonra yanında aileniz, tüm sevdikleriniz ve sonra tüm insanlar ve diğer canlıların eklendiğini imgeleyin, onlarında sizin gibi, nefes verirken şimdi ve gelecekteki tüm acılarının kara bir duman şeklinde çıktığını ve bir kara bulut oluşturduğunu imgeleyin ve bu dumanı içinize çektiğinizi ve kalbinizde bu kara dumandaki acıların birbirini yok ettiğini ve dönerek güçlü bir şekilde parlak beyaz ışığa dönüştüğünü imgeleyin, nefes verirken de bu parlak beyaz ışığın onlara geri döndüğünü ve onların da huzur ve mutluluk bulduklarını imgeleyin…
Meditasyonu şu duayla sonlandırın:
Bu Meditasyon ile oluşturmuş olduğum
Bütüncül enerjiden tüm varlıklar yararlansın.
Evrende hepimiz aydınlanmanın muhteşem
Mutluluğuna hızlı bir şekilde ulaşalım…
Dinginlik Ve Odaklanmanın Aşamaları
Başlangıçta meditasyon nesnemizi sık sık değiştirmemeli, belirli bir nesne üzerinde yoğunlaşmalıyız. Pek çok meditasyon geleneğinde, nefes alış verişlerini dikkat yoğunlaştırma nesnesi olarak kullanılır. Bu çok etkili ve güzel bir yöntemdir.
Nefesimiz farkında olsak da olmasak da her zaman bizimledir. Nefes alma sürecimizi ve onun doğasını yakından tanırız. Ve onun bizim için yaşamsal önem taşıdığını biliriz.
Nefesimizin belirli bir araç ya da yöntemle yaratmak zorunda olduğumuz bir şey olmaması da bize kolaylık sağlar. O doğuştan bizimle birliktedir.
Meditasyonun ilk aşamasını oluşturan dikkat yoğunlaştırma ya da dinginlik dört aşamada geliştirilir.
Odaklanmanın ilk aşamasında meditasyon nesnemiz üzerine dikkatimizi yöneltiriz.
Beden ve zihin arasındaki etkileşimin inceliklerini anlayabilmek için, zihnimizi meşgul eden tüm dışsal ve içsel faktörleri bir yana bırakarak bu nesneyle bir olmak için odaklanırız.
Bu gözlem etkinliği, zihnimizin durmadan başıboş gezinmesini ve bunun sonucunda ortaya çıkan düşünceleri en aza indirgememizi sağlar.
Tibet Gompa’larında (Tib. Gompa, meditasyon evi anlamına gelir, Türkçe de Tapınak diye adlandırılan yerlerin ismidir) duvarlara çizilen Mandala sembolik olarak Dinginlik Meditasyonunun aşamalarını gösterir.
Bu mandalada: Lama;: Farkındalık ve Bilgeliği, Fil: Zihni ve Maymun: Samsarik arzu ve hırsları sembolize eder. Başlangıçta arzu ve hırsları peşinde koşan zihin, farkındalık geliştirdikçe dinginleşir, ilerleyen aşamalar özgürleşme ile sonuçlanır.
Zihnin meditasyon nesnesine odaklanmasıyla başıboş dolaşması arasındaki ayrımı yapma ve bu etkinlikleri değerlendirme ile birlikte bu tek yönlü dikkat yoğunlaştırma çalışması, uygulamamızın gelişimini sağlar. Bir dikkat yoğunlaştırma çalışmasında ilerlemeye dair işaret, zihnin durulması ve dış nesnelerin ya da bozucu itkilerden kaynaklanan düşüncelerin etkisiyle dikkatin daha az dağılmasıdır.
Bu uygulama sayesinde dikkat yoğunlaştırma çalışmamızdan kaynaklanan bir dinginlikle bağ kurmamızı sağlayan bir zihin durumuna ulaşırız. İçsel sevinç duyarız, çünkü dağınık düşüncelerden kaynaklanan gerilimden kurtulmuş bir varoluş hali içindeyizdir.
Odaklanmamızın ikinci aşamasında, ortaya çıkan düşünceleri ayırt etmeye ve değerlendirmeye eskisi kadar ihtiyaç duymayız. Düşüncelerimizin doğasını, ortaya çıkış süreçlerini ve düşüncelerin, duyguların ortaya çıkışına etkisini giderek daha fazla tanırız. Bu kararlılığımızı ve zihnimizin dikkatini yoğunlaştırmış durumuna güvenimizi arttırır.
Yavaş yavaş, huzurlu halimizi korumak için aşırı çaba harcamadan ve ortaya çıkan düşünceleri rahatsızlık verici olarak değerlendirip reddetmeden, olan biten her şeyi kendi haline bırakma yeteneğini kazanırız.
Zihin durumumuz, dikkat odaklanmasının ve içsel açık seçikliğin arttığı ve odaklanmanın saflaşarak düşünceleri ayırt etme, değerlendirme ve reddetme ile bozulmadığı bir nitelik kazanır. Bir şeyi elde etmeye çalışmadan, yargılamadan, ayırt etmeden ve reddetmeden dingin ve dengeli bir duruma ulaşırız.
Bu çok dengeli ve dingin dikkat odaklanması durumu bizi üçüncü odaklanma aşamasına götürür. Burada zihin, beden duruşu ve meditasyon nesnesiyle yakınlaşmıştır. Bedenimiz, zihnimiz ve dikkatimizi yoğunlaştırdığımız nesnenin bir olduğu noktada, zihnimizde sanki eve dönmüşüz gibi bir duygu ortaya çıkar. Bu noktada odaklanmanın üçüncü aşamasına gireriz, bu da kendisini sakinlik olarak gösterir.
Tek noktaya odaklanmış olmamız ve içsel duruluğumuz, zihnimizin tamamen dikkatimizi yoğunlaştırdığımız nesneye bağlanmasını sağlar. Üçüncü odaklanma aşamasında sakinlik, farkındalık ve uyanıklık durumunda oluruz. Odaklanmanın bu aşamasında elde etme isteği ve şiddetli arzudan uzak bir zihin durumu geliştirir ve Dinginlik durumuna ulaşırız.
Bu noktada bilinçsizce bir şeylerin peşinden koşma isteği kaybolur ve farkındalığa dönüşür. Bu farkındalık sınırsız bilincin ortaya çıkışıdır. Bilinç var olduğu için geçicidir. Bilinç ya da algı her zaman nedenlere ve koşullara bağlıdır. Bu yüzden zihin tarafından yaratılan her deneyim koşullara bağlı ve geçicidir. Bunun farkına varmak, tam olarak anda yaşayabilmek için önemlidir.
Bunu nasıl yapabiliriz? Tutarsız, dağınık düşüncelerin akışına kendimizi kaptırmadığımız gibi, onları reddetmeyiz de. Geçmişe ilişkin herhangi bir deneyimi aklımıza getirerek ya da gelecekle ilgili planlar yaparak dağınık düşüncelere yol açmamamız gerekir. Sadece şimdiki anın farkında olma durumunda kalmalıyız. Bu durumda doğal olarak zihnimiz dikkatimizi odakladığımız nesne haline gelecektir.
Bunu yaparken bilinçsizlik durumuna düşmeyiz. Daha çok, güçlü bir farkındalıkla birlikte her şeyi olduğu gibi bırakırız. Hiç bir şeyi düzeltmeye ya da değiştirmeye çalışmayız. Bu oluş halinde mümkün olduğunca uzun kalmaya çalışırız.
Başlangıçta aralarda sadece bir kaç saniye için de olsa, bu uygulamanın getirdiği harika ödülden yararlanırız. Bu şekilde er yada geç Buda Doğamız açığa çıkar…
Lhaktong – İçgörü (Skt. Vipasyana) Meditasyonu
Lhaktong veya içgörü meditasyonu, gerçekliğin doğasını araştırarak bilgelik geliştirdiğimiz ana uygulamadır. Zhine’de istikrar sağlandıktan sonra uygulanır.
Zhine ile aynı duruş ve rahatlama adımlarını izleyin.
Ve dinginlikte araştırma için bir odak seçin:
- Süreksizlik: Her şeyin nasıl ortaya çıktığını, değiştiğini ve geçip gittiğini inceleyin. Zihin durumu değiştikçe, düşüncelerin ve duyguların yükseldiğini ve geçtiğini açıkça görün.
- Bağıntılı köken ve karşılıklı bağıntılılık: Zihinde doğan fenomenlerin nedenlere ve koşullara nasıl bağlı olduğunu inceleyin.
- Düşüncelerinizi, duygularınızı ve hislerinizi ortaya çıktıklarında ve çözülürken gözlemleyin.
Sorgulama:
İçgörülerinizi yönlendirmek için soruları kullanın:
- “Bu düşünce nedir? Nereden geliyor? Nereye çöküyor?”
- “Bu hissin doğası nedir? Arkasında neler var?”
- Entelektüel cevaplar aramaktan kaçının; Bunun yerine, farkındalığın deneyimi doğrudan keşfetmesine izin verin.
Farkındalık içinde sakince durun:
- İçgörü bir kez ortaya çıktığında, bu anlayışın açıklığı ve ferahlığı içinde dinlenin.
- Zihnin doğal olarak açık bir farkındalık durumuna yerleşmesine izin verin.
- Zihnin dikkati dağılırsa veya tedirgin olursa, Lhaktong’a devam etmeden önce kısaca Zhine’ye dönün.
Hedef:
Gerçekliğin gerçek doğasını anlayarak bilgelik geliştirmek: süreksizlik, boşluk ve karşılıklı bağımlılık. Bu içgörü, bağlanma ve ıstıraptan özgürleşmeye doğru en önemli basamaktır.
Her İki Uygulama İçin İpuçları
- Tutarlılık: Her gün, mutlaka pratik yapın.
- Nezaket: Meditasyona kendinize karşı sabır ve nezaketle yaklaşın.
- Rehberlik: Mümkünse nitelikli bir öğretmenden tavsiye alın.
- Entegrasyon: Günlük aktivitelere farkındalık ve içgörü getirin, gün boyunca pratiğinizi pekiştirin.
- Her seferinde farkına vardığınızda, derin, iyileştirici, hassas bir nefes alın, gülümseyin ve rahatlayın.
- Mümkünse bir meditasyon grubuna katılın.
Şimdide bilinçsizliği gidermek:
Kendini gözlemle, zihnindeki düşüncelerin, duyguların, bedenin farkında ol…
Düşüncelerin nasıl duygusal ve bedensel etkiler yaptığını fark et…
Rahatsızlıkların, kökenine in… kökteki nedeni bul…
Özgürleş ve gülümse…
Gök Zihin meditasyonu
Zihnin enginliğini berrak bir gecede uzayın sonsuzluğuna bakarak yada gündüz derin mavi gökyüzünü, gündoğumu yada güneş batmadan, güneşe yakın, ancak direk güneşe bakmadan, izleyerek deneyimleyebilirsiniz…
Zihnin kök doğası bu uzay bu gökyüzü gibi enginliktir…
Düşünceler ve egosal kimlikler bulutlar gibi geçicidir…
Oluşur, dönüşür ve yok olurlar…
Ama zihnin kök doğası bunlardan etkilenmez…
Onun doğası sessizlik, dinginlik ve enginliktir…
Gökyüzünü gözleyin, gökyüzüyle zihnin birleşsin…
Bu Gökzihin berrak ışıktır…
Zihin farkındalığı meditasyonu
Eğer farkındalığınızın ışığını zihnin kendisine çevirirseniz ne olur?
Bu zor bir meditasyon gibi görünebilir ve gerçekten de öyledir. Nefesin tersine, zihin çok soyut bir meditasyon nesnesidir. Bu meditasyon zihnine, gerçek zamanlı, doğrudan bağlantı kurmamızı sağlar.
Bu bağlantıyı her zaman sağlamıyor muyuz? Elbette, ama zihnimiz genellikle düşüncelerle, kavramlarla ve soyutlamalarla o kadar kapatılmıştır ki, genellikle kendisini değil, onu dolduran şeyleri görürüz. Havanın sürekli bulutlu olduğu koşullarda yaşayanlar gibi, gökyüzüne baktığımızda bulutları görmeye o kadar alışmışızdır ki, onların baskın ve ağır varlığını gökyüzü zannedebiliriz. Zihin kristal gibidir. Kristal nasıl üzerine konduğu yüzeyin rengini alırsa, zihin de onu işgal etmesine izin verdiğimiz şeyin biçimini alacaktır.
Zihin farkındalığı uygulamasına başlamak için, öncelikle zihni sakinleştirmeye yönelik nefes meditasyonu yapmakta yarar vardır. Kendinizi odaklanmış ve sakin hissetmeye başladığınız zaman, meditasyon nesnesi olarak nefesi bir yana bırakın. Uzun süre geçmeden ilk düşünce belirir. Alıştığımız gibi bu düşünceyle bütünleşmek yerine, daha tarafsız bir gözle düşünceyi izleyin. Bir düşünce ortaya çıktığında, onu kendi haline bırakmadan önce, “bu bir düşünce” diyerek etiketleyebilirsiniz. Ya da yararı olacaksa, daha ayrıntılı bir etiket koyup, “bu gelecek hakkında bir düşünce”, “bu geçmiş hakkında bir düşünce”, “bu bir hayal”, diyerek düşünceyi kendi haline bırakırsınız. Bu şekilde her düşünceyi geçmiş, gelecek, hayal olarak etiketlemek özellikle çalışmalarımızın başlangıcında zihnimizin huzursuzluğuyla baş etmemiz için çok yararlı olabilir.
Zihniniz çok doluysa, bir düşünceden ötekine geçerken, arada ne olduğunu bulmak için çok kısa bir zamana sahip olacaksınız. Ayrıca düşüncelerinizin içeriğine kapılıp gitmemek sizin için büyük bir zorluk oluşturacak.
Bazı yeni başlayanlar bu meditasyonu zor bulur ancak bazıları da çok kolayca uygular. Ancak zor da gelse uygulamayı sürdürmede ısrarcı olmanıza değecektir. Zihin farkındalığı, değişik duygu-durumları anlamak, köklerine inebilmek, başa çıkmak için bir temel oluşturur. Otomatik yaşamaktan çıkıp, kendimizi tanımaya, başlarız. İlk başta bu zor bir meditasyon gibi gelse de zaman içinde günlük hayatınıza da yayılacak, meditasyon formunda olmadan da günlük hayatta uygulayabileceğiniz çok önemli bir araç haline gelir.
Zaman içinde düşüncelerimizin arasında daha geniş boşluklar buluruz. Düşüncelerin gerçekten zihnimizin engin açıklığından geçen bulutlara benzediğini fark ederiz. Düşüncelerimizin zihnimizin kendisi olmadığını, zihinsel etkinliğin geçici parçaları olduğunu anlarız. Farkındalık ve dikkati kullanarak, düşünceleri kendi haline bırakmayı ve iki düşünce arasındaki huzurlu boşlukta kalmayı daha iyi başarırız.
Alışılagelmiş zihinsel durumumuzda, bu meditasyon düşüncelerimizle oturmaktan daha farklı görünmez – sadece zaman zaman aslında ne yapmamız gerektiğini hatırlar ve sıkıntıyla zihnimizin ne kadar huzursuz olduğunu fark ederiz!
Ancak eğer zihinsel tortunun çökmesine izin verirsek, son derece sakinleştirici olan boşluk, huzur ve aydınlık duygusunu hissedebiliriz. Bu duyguyu kelimelerle anlatmak zordur, sadece eve döner gibi kendine dönmek olarak tanımlanabilir.
Bu zihinsel durumda birkaç dakika bile kalmayı başardığımız zaman, düşüncelerimizin kalıcılığı olmadığını görürüz. Düşünceler nereden gelir? Nereye gider? Düşüncelerin doğası nasıldır?
Asıl zihnimizin doğasında bir an bile kalabilirsek, hayatımızın yüzeyinde hangi fırtınalar koparsa kopsun, fırtına bulutları gökyüzünü lekeleyemediği gibi, onların da gerçek doğamız için belirleyici bir etkileri yoktur.
Ayrıca “Zihnimi izleyen kim?” diye sormak da ilginç sonuçlar doğurur. Çünkü kendimiz sandığımız kafamızdaki “ben”in sürekli değişen bir düşünce yığınından başka bir şey olmadığı ortaya çıkar…
Düşünen Zihni (Kafandaki sesi) tarafsızca izle…
O zaman düşünce üzerinizdeki gücünü yitirir, buharlaşır, varlığınızı onunla özdeşleştirmeyince güç bulamaz kaybolur…
Bu zihinsel akışta küçük bir boşluk- aralık oluşturur. Başlangıçta çok kısa anlarda, sonra zamanla artar…
Bu boşluk, Buda Doğasının açığa çıktığı anlardır…
Sessizlik, dinginlik, enginlik ile huzur ve mutluluk, burada,
neden ve koşullara bağlı olmadan ışıldar…
Aradığın “ben” aslında düşünen değil, düşüneni izlediğinde ortaya çıkan bu derin farkındalıktır.
Düşüncenin ötesindeki bu farkındalığın, enginlik, yaratıcılık, şefkat ve içsel sevincin kaynağı olduğunu görmeye başlamak aydınlanmaya giden yolun başlangıcıdır…
Analitik meditasyon
Analitik meditasyon, konudan konuya atlayan düşünme biçiminden (kayan zihin) sakinleşmiş zihinde, bir gerçeğin anlaşılmasını daha da derinleştirmek, böylece içsel farkındalığımızı geliştirmek, çözemediğimiz sorunlarımızın köklerini görebilmek, bilgiyi bilgeliğe dönüştürmek yöntemidir.
Bazen bir fikri entelektüel düzeyde kabul edebiliriz ama davranışlarımız söz konusu olduğunda fikri yeterince içselleştirmediğimizi fark edebiliriz. Hem kendimizde hem de etrafımızda entelektüel olarak kabul edip uygulamada hayatımıza sokamadığımız, yeterli değişim gücü bulamadığımız birçok durumla karşılaşabiliriz.
Entelektüel olarak bir durumu anlayıp kabul etmek, davranışı değiştirmek için yeterli olmaz.
Yalnızca, analitik meditasyon yaparak, konuyu ayrıntılı olarak ele alıp durumunu değiştirmeyi başaracak güce ulaşabiliriz, o zaman bilgi bilgeliğe dönüşmüş olur, değiştirme gücü bu bilgelikten doğar….
Analitik meditasyon, bir konuyu daha etraflıca değerlendirmeyi gerektirir. Bu meditasyon fikirlerden oluşan bir beyin fırtınası yaratmayı ya da bir iddiayı savunmaya ya da reddetmeye yönelik önermeler geliştirmeyi içermez. Bunlar bağıl gerçeklikte yararlı etkinlikler olmakla beraber, bu meditatif uygulamada yerleri yoktur.
Analitik meditasyonda, ana teknik sakinleşmiş, bağlantıda bir zihinde, kafamızı kurcalayan bir konuyu ikici olmayan bir şekilde analiz etmek veya yaşadığımız bir sıkıntının köklerine inmek, altındaki kök düşünceleri fark etmek için onu zihnimize çağırmaktır. Buda bilgeliği ikici olmayan bu içsel sorgulamalardan doğar…
Örnek 1 : Duygusal analiz :
Sorun :
Aynı ortamda bulunduğumuzda x ‘in varlığı beni rahatsız ediyor.
Sakinleşmiş bağlantıda zihnimizde soracağımız soru :
Neden aynı ortamda bulunduğumuzda x ‘in varlığı beni rahatsız ediyor?
Yöntem :
x ‘in rahatsızlık hissini uyandırdığı yakın bir anı zihinde canlandırılır. Rahatsızlık durumu bedenimizde ve zihnimizde neler oluşturduğuna farkındalık geliştirilir. Farkındalık bize köklerini görme imkânı verir, mesela rahatsızlığın altında daha önce yaşadığımız bazı deneyimlerden kaynaklanan bir korku olduğunu fark edebiliriz, köklerdeki bu korku bir çekinme ve rahatsızlık şeklinde kendini gösteriyor olabilir.
Sonuç:
Kökleri net görebilmek, bu duyguların oluşturduğu belirsizlik ve ajitasyonun zihnimizde kontrolü elinde tutmasını engeller, bize kontrol ve sakin duruş gücü verir.
Örnek 2: Bilgelik analizi:
Bilgi:
Her eylemin kökünde mutlu olma arzusu yatar. Sakinleşmiş bağlantıda zihnimizde soracağımız soru :
Her eylemin kökünde mutlu olma arzusu mu vardır?
Yöntem :
Sizi harekete geçiren eylemler zihinde canlandırılır. İş, sahip olduğumuz nesneler, arkadaşlıklar, arzular… Bir seferde birini ele alabilirsiniz. Bu eylem ve arzuların bedenimizde ve zihnimizde neler oluşturduğuna farkındalık geliştirilir. Farkındalık bize köklerini görme imkânı verir, mesela yeni bir lcd tv ihtiyacı duyduğumuzda, ona ulaşınca kendimizi keyif alan, mutlu bir tabloda görmemizle harekete geçtiğimizi fark edebiliriz, çok karmaşık eylemler de bile kök nedene indiğimizde bir rahatlama mutlu olma ihtiyacından kök alır.
Sonuç:
Kökleri net görebilmek, eyleme geçmeden bizim aslında gerçekten ne istediğimizi ve bunun bize hakikaten bütüncül ve kalıcı bir şekilde sağlayıp sağlamayacağını görmemizi sağlar, belirsizlik ve ajitasyonun zihnimizde kontrolü elinde tutmasını engeller, bize kontrol ve sakin duruş gücü verir.
Örnek 3 : Bilgelik analizi :
Bilgi :
Geçicilik ve ölüm.
Sakinleşmiş bağlantıda zihnimizde soracağımız soru :
Her şey geçici mi, ve kendi ölümüm geldiğinde ne yapacağım?
Yöntem :
Atalarımız, sevdiğimiz insanlar, hayvanlar, coğrafyalar, dünya, güneş… zihinde canlandırılır… Hepsinin değişimi başlangıcı ve sonu olduğuna farkındalık geliştirilir. Evrende her şey değişir dönüşür… Biz ise bu değişim yasasını görmek, kabullenmek ve sürekli koşturmacadan kurtulmaya, açık varoluşa temel yapmak yerine direniriz, ve acı çekeriz… Aslında değişip dönüşen, yok olan; roller, geçici formlardır… Bu formların, rollerin arkasındaki farkındalık, Buda doğamız, geçici olan rol “ben”in ötesinde kalıcı olandır…
Bu geçicilik içinde, sevdiklerimizin ölümüne tanık oluyoruz… Bir gün kendi ölümümüzde gelecek ve “o an” geldiğinde ne yapacağız? Ölüm belirsizdir, ne zaman karşılaşacağımızı bilemeyiz… Eğer hayatımızı, içsel farkındalık geliştirmeden yaşadıysak, “o an ” geldiğinde, bizim için yıkıcı bir şok olabilir, pişmanlıklar ve kendimize kızgınlıklara sebebiyet verebilir… Ama evrenin bu geçicilik gerçeğini göz ardı etmek yerine, ölmeden ölümümüzü gözümüzde canlandırırsak, evrenin gerçekliğiyle barış içinde yaşar, evrenin gerçekliğiyle barış için-de ölürüz…
Şimdi gözünüzde kendi ölümünüzü canlandırın…
Nasıl, nerede, ne zaman ve neden gerçekleşecek… Bunları bilemiyoruz ama kesin olan “o an” gelecek…
Zihninizde O anın geldiğini imgeleyin…
Her şeyi bırakma zamanı geldi… Bu bilinçte iken şu soruları sorun… Neleri yapmış olmaktan mutluluk duyacağım…
Neleri yapmış olmaktan pişmanlık duyacağım…
Şu anda yaşam devam ederken neleri yapmaktan kaçınmalıyım… Bu bırakış anına gelmeden ne tür hazırlıklar yapmalıyım…
Benim için öncelikler neler…
Gelen cevaplarla ilgili meditasyonunuzu sonlandırmadan yanınızdaki bir kağıt kalemle notlar alabilirsiniz…
Ustalar ölüm sırasında iki şeyin önemli olduğu söylerler:
- Yaşadığımız sürece neler yaptığımız (karma).
- Ölüm anındaki zihinsel durumumuz. (barış, kabullenme ve içsel farkındalık içinde, Buda doğamızda olmalıyız…)
Bu iki faktör bundan sonraki süreci belirler… Dolayısıyla bu analitik meditasyonu, “O an” geldiğinde barış içinde bırakmak, üzere aşağıdaki şekilde bir meditasyonla sonlandırın:
Derin bir nefes alın ve tamamen gevşeyin. Bırakın her şey yerli yerine otursun. Tamamen, doğal bir şekilde ve çaba harcamadan burada olun. Sadece bir an için, zaman içinde bir sonsuz an için oturuyorsunuz. Bunu kaçırmayın. Bu tek andır, hemen şimdi.
Her şeyi olduğu gibi hissedin. Burada, bilinçli, uyanık ve rahat olun.
Çabasızca varoluşa, saf farkındalığa açılın. Tam olarak var olmaya. Bilincin kendisinin, aydınlık, merkezsiz şimdi ve burada olan bir bilinin bilincinde olarak. Bırakın her şey çabalamadan saydam bir şekilde aksın. Kontrolü, yönlendirmeyi ve yargılamayı bırakın.
Her nefeste biraz daha bırakın. Her nefes verdiğinizde bırakın, gevşeyin, açılın ve daha derinde merkezinizi bulun. Her nefes veriş küçük bir ölüme benzer. Basitçe nefes verişinizi izleyin.
Nefes alıp verin ve her nefes verişte biraz daha bırakın. Tuttuğunuz bir şeyi ya da birini bırakın. Her nefes verişte biraz daha bırakın. Biraz daha gevşetin… Zihninizdeki düğümleri gevşetin. Bırakın. Her şeyi atın. Omuzlarınızdaki hafif gerilimi gevşetin, nefes vererek gerilimi dışarı atın. O düşünce balonunu, o anıyı nefesinizle dışarı atın, bırakın gitsin, gitsin… gitsin…
Verdiğiniz nefesi bırakın… Her nefes verişte biraz daha ölün. Şimdiki an içinde ölün. Ne gibi hisler duyuyorsanız, onları bırakın. Bedeninizden kurtulun; zihninizi bırakın, düşüncelerinizi ve kişiliğinizi bırakın. Hepsini atın. Bırakın. Kendinize dair sahip olduğunuz imajı, evinizi, eşyalarınızı, planlarınızı ve kariyerinizi bırakın. Her şey doğmamış ve ölmeyecek olan doğal zihninizde mükemmel bir şekilde çözülür…
Zihni kontrol etmek için herhangi bir çabayı bırakın. Her nefes verişte bırakın. Ruhsal bağımlılıkların kelepçesini çıkarın ve alışkanlıklarınızın kilitlerini açın. Her soluk verişte bir şeyi daha bırakın aklınıza ne gelirse, bir duyum, duygu, bir duyuş, bir ilişki, bir kişi, bir korku, bir sahiplenme. Her nefeste, akan her anda basitçe bırakın. Dönüşmeye, değişmeye, direnmeden, tutunmadan, bağımlı olmadan geçmeye alışın. Her nefeste bırakın. Bırakın bütün bu yanılsamalı, rüya gibi fenomenler geçip gitsin.
Her nefeste diğerlerini affedin. Geçmişten gelen, artık ilişkiniz kalmamış kişileri de, hala çevrenizde olanları da affedin. Kendinizi affedin. Herkesi olduğu gibi kabul edin. Kendinizi bütünüyle kabul edin. Özgür ve kendi haline bırakın. Bu bilgeliğin iş başında olduğunu gösterir.
Her nefeste korku, beklenti, öfke, pişmanlık, aşırı arzu, hayal kırıklığı ve yılgınlığı bırakın. Onaylanma ihtiyacını bırakın. Eski yargıları ve görüşleri bırakın. Bütün bunlar için ölün ve serbestçe uçun. Arzulardan arınmışlığın özgürlüğünde yükselin.
Bırakın… Bırakın…
Bu meditasyonla, kimliğimize ait soyut katmanlar kendilerini ortaya koyar, ve otantik varoluşumuzun çıplak haline, Buda doğamıza derinlemesine dalarız…
Bu şimdi ve burada olan değişimdir…
Zihinsel yeniden doğuş…
Samadhi: Zhine Meditasyonu’nun meyvesi
Samadhi zihni dinginleştirir ve derin bir huzur, mutluluk ve vecd getirir. Neden ve koşullara bağlı olmadan mutluluk ve huzur zihnin doğasından köklenerek manifeste eder.
Samadhi zihni sabit kılar, bozunumları kaldırır ve sonuç olarak enerji üretilir. Bu zihinsel enerji tüm engelleri kaldırır, meditasyon ve dinginlik kendiliğinden bir hal alır.
Samadhi zihni berraklaştırır, her şeyi açıklıkla görmeyi sağlar. Bu bilgelik geliştirmeyi kolaylaştırır.
SAMADHI‘nin önündeki engeller:
Samadhi’nin önündeki beş büyük engel:
- Duyu deneyimi arzusu,
- Nefret veya olumsuz duygular.,
- Huzursuzluk, endişe ve depresyon,
- Şüphe ve kararsızlık,
- Tembellik ve uyuşukluktur.
Pratiğimiz iyi gitmiyorsa yukarıdaki sorunları kendimiz üzerinde incelemeli ve çözmeliyiz.
1) Duyu deneyimi arzusu. Zihnimiz sürekli olarak duyu dünyasına geri çekilir. Sesler ilgimizi çeker. Renkler dikkatimizi dağıtır. İstediğimiz büyüleyici fikirler ortaya çıkabilir. İnsanlara, aradığımız zevklere, geleceğe yönelik planlarımıza dalar, sürekli yeni arzular geliştirebiliriz.
2) Kötü niyet, nefret veya olumsuz duygular. Bir şeyden veya birinden rahatsız oluruz veya bir ses rahatsız edicidir ya da bir kişi bizi kızdırır ve bu olumsuz duygulardan kurtulamayız. Bunlar zihni bozunuma uğratır.
3) Huzursuzluk, endişe veya depresyon. Zihnimiz yapmamız gereken ya da yapmak istediğimiz şeylerle aşırı meşguldür, (gerçek veya hayali) acil endişelerimiz bizi kilitler Fiziksel olarak huzursuz hissedebiliriz. Bunlarla ilişkili ya da fizyolojik nedenli depresyon ve tükenmişlik sendromu da büyük engel oluşturabilir.
4) Şüphe ve kararsızlık. Meditasyon hakkında şüphelerimiz olabilir. Meditasyonun amacı ve meyvelerini bilmemek veya bir süre meditasyonun meyvelerini alamamak, kendimizi meditasyonun işe yaramayacağına inandırabilir ve pratik yapma motivasyonumuzu kaybedebiliriz.
5) Tembellik ve uyuşukluk. Zihin donukluğu (uyuşukluk) ve beden ağırlığı (tembellik)kabul edilmemiş bir duyguya karşı dirençten ya da sadece fiziksel veya zihinsel yorgunluktan kaynaklanabilir.
Büyük Usta Je Tsongkhapa’nın Samadhi’ye ilerleme için önerileri şunlardır:
- Meditasyon nesnenin zihinsel bir imgesini oluşturarak başlayın
- Netlik ve doğru sıkılığı geliştirin,
- Dağılma ve depresyona karşı koruyun,
- Çabasız konsantrasyona kadar ilerleyin,
- Tüm vücuda yayılan fiziksel haz geliştirin,
- Zihinsel coşku ve vecd içinde dinlenin,
- Böylece meditasyonun hafif ve özgür olduğu birinci seviye samadhi’ye ulaşırsınız. Artık çabalama biter.
Je Tsong Khapa, temel samadhi’ye ulaştıktan sonra, samsaranın kökünü kesmek için bilgelik geliştirmeye yönelmeyi tavsiye eder. Samadhi’yi bir savaşçının bindiği ata, bilgeliği ise savaşçının kılıcına benzetir. Bilgelik kılıcı olmadan, tek başına samadhi Deva alemlerinde yeniden doğuma yol açabilir, ancak eninde sonunda Deva aleminden alt alemlere geri düşecektir.
İleri Tantrik Uygulamalar
Naropa’nın Altı Yogası
- Tummo (İç Isı yogası): Naropa’nın Altı Yogası’nın ilkidir, imgeleme, nefes kontrolü ve yogik maha bandha yoluyla iç ısı üreten bir meditasyondur. Vücuttaki ince enerjileri (Skt. Prana ⎜Tib. Lung) dengeler ve derin meditatif dinginliğe yol açar. En önemlisi zihin-beden kontrolünü sağlayarak Sidhi yetenekleri geliştirmeyi ve Tantrik yogalarda ilerlemeyi sağlar.
- Gyulü (İllüzyon Bedeni Yogası): Tüm fenomenlerin illüzyon/rüya benzeri doğasını kavramayı sağlayan uygulamadır.
- Milam (Rüya Yogası): Rüyaları bilinçli kontrol etme ve rüya durumunda meditasyon yapma pratiğidir.
- Ösel (Berrak Işık Yogası): Zihnin en süptil seviyesini- berrak ışık doğasını keşfetme uygulamasıdır.
- Bardo (Ara Durum Yogası): Ölüm ve yeniden doğum arasındaki ara durumlarda bilinçli kalma pratiğidir.
- Phowa (Bilinç Transferi Yogası): Ölüm anında bilinci saf bir Buda alemine yönlendirmek için uygulama.
Mahamudra (Büyük Mühür):
Zihnin doğasının doğrudan deneyimlemek, açıklık ve boşlukta farkındalıkla kalarak shamatha ve vipashyana’yı birleştirir.
Dzogchen (Büyük Tamlık):
Özellikle Nyingma ve Bön geleneklerinde merkezi uygulamadır. Genellikle zihnin doğasını tanımak için temel meditasyonlarla başlanır, sonra trekchö ile Buda doğasında kalabilme derinleşince, ileri aşamada Thögal uygulaması ile Samsara’dan, gökkuşağı bedeni (Jalu) manifeste ederek özgürleşme yoludur.
Zihnin Doğasına Giriş:
Dawa Gyaltsen’in Beş Katlı Öğretisi
Dawa Gyaltsen, 8. yüzyılda Zhangzhung bölgesinde yaşamış Tibetli bir Bön Dzogchen ustasıdır. Uygulayıcılara zihnin gerçek doğasını tanımaya yönelik rehberlik etmek için beş derin adımdan oluşan bir öğreti aktardı. Bu öğreti, zihnin özünü ve nihai gerçekliğini aşamalı olarak tanımak için öznel deneyimsel inceleme yöntemini işaret eder. Uygulama, gözler kapalı meditasyonda yapılır.
Nangwa Sem (Fenomen Zihindir)
Açıklama: Bu öğreti, katı ve ayrı görünen tüm dış görünüşlerin aslında zihnin yansımaları olduğunu ortaya koymaktadır. “Dış gerçeklik” olarak algıladığımız şey, zihnimizin bir üretimidir ve zihnimizden ayrılamaz.
Bunu incele, fenomenlerin bağımsız olarak var olmadığını, zihinsel oluşumlar, yani koşullanmalar, inançlar, düşünceler ve duygular ile yoğrulup üretildiğini gör…
Bu çok boyutlu üretilmiş olan fenomeni salt gerçeklik olarak kabul etmeyip, arkasındaki zihinsel koşullanmalar, inançlar, düşünceler ve duyguları görebilecek bir farkındalığa ulaş…
Bu farkındalıkla, kendi zihninin çalışmasını gördüğünde Samsaradaki bu güçsüz kölelikten özgürleşebileceğin bilgelik ve beraberinde güç doğar…
Sem Tongpa (Zihin Boştur)
Açıklama: Fenomeni üreten bu zihnin kendisi, içsel varoluştan yoksundur. Yani ortaya çıktıklarında zihinsel oluşumlar ile akmak yerine sadece onlara tepkisiz bakarsan silikleşir ve boşluğa geri çökerler. Ama bu boşluk, yokluk anlamına gelmez, aksine zihnin açık ve sınırsız doğasını ortaya çıkarır.
Zihnin boşluğu üzerine meditasyon yap, ortaya çıkan fenomenleri yakala, nereden çıktı bunlar? Bak ve incele…
Ve zihnin temelindeki bu boşluğa bak, her şeyin doğup battığı bu boşluk…
Onu kavramaya veya tanımlamaya yönelik her türlü girişimden vazgeç.
Biçimsiz ve kavranamaz kalitesine dikkat ederek bak ve bu açıklıkta kal…
Tongpa Ösel (Boşluk Berrak Işıktır)
Açıklama: Zihnin boşluğu bir hiçlik ya da yokluk değildir; Aydınlık ve farkındadır. Bu “berrak ışık”, zihnin doğuştan gelen berraklığını ve bilme kapasitesini ifade eder. Boşluk ve açıklık aynı gerçekliğin ayrılmaz yönleridir.
Zihinsel oluşumlardan arınmış, zihnin doğal berraklığında dinlendikçe, yaşam deneyiminin sadece bu zihinsel oluşumlarla etkileşimden ibaret olmadığını fark edeceksin.
Bu boşluk berrak ışık kaynağıdır…
Bu netliğin, düşünceler ve duygular arasında bile her zaman mevcut olduğunu gör…
Ösel Jungjug (Berrak Işık Birliktir-Nondualitedir)
Açıklama : Zihnin berrak ışığı tüm olgulardan ayrılamaz. Bu birlik-nondualite (jungjug), boşluk ve açıklığın, görünüş ve farkındalığın bir ve aynı olduğu gerçekliğin nondual doğasını ifade eder. Gözlemci ve gözlemlenen arasında aslında bir ayrım yoktur.
Sıradan ya da olağanüstü tüm deneyimlerin, bilincin açıklığı ve zihnin boşluğu bir araya geldiğinde, bildiğinden başka, zamanın ötesinde bir varoluş daha var… Korkma, dinlen ve izle…
Jungjug Dewa Chenpo
(Nondualite Büyük Mutluluktur)
Açıklama : Bu ayrılmaz birliğin-nondualitenin gerçekleşmesi doğal olarak büyük bir mutluluğa yol açar (dewa chenpo). Bu mutluluk, geçici bir duygu değil, dualist kavrayıştan özgürlüğün açığa çıkardığı Buda doğasıdır. Bu, özgürleşmenin ve aydınlanmanın nihai halidir.
Buda doğası deneyiminden kaynaklanan kendiliğinden mutluluk ve tamlığı tanı…
Dawa Gyaltsen’in Beş Katlı Öğretisi, zihnin ve gerçekliğin doğasını anlamak için çok direk ve basit bir öznel deneyimsel rehberdir. Ama basit her zaman kolay anlamına gelmez. Zhine ve Lakhtong pratiklerinde ilerlemeli ve temel bilgelik geliştikçe, bu rehberi izleyerek derin içsel gözlemlere vakit ayırmalıyız.
Dawa Gyaltsen’in Beş Katlı Öğretisi, doğrudan uygulayıcının doğuştan gelen Buda doğasına işaret eder. Bön geleneğindeki Dzogchen pratiğinin temelini oluşturur.
Phowa (Bilinç Transferi) Uygulaması
Phowa, “bilinç transferi” anlamına gelen ve özellikle ölüm anında bilinci saf Buda alanlarına yönlendirmeyi amaçlayan derin bir uygulamadır. Bu uygulama, Naropa’nın Altı Yogası’ndan biridir ve Bardo Thödol çalışanlar için özel öneme sahiptir. Ancak unutulmamalıdır ki gerçek Phowa uygulaması için mümkünse yetkin bir Lama’dan doğrudan aktarım ve talimat almak önerilir.
Phowa Uygulamasının Aşamaları
Phowa uygulaması genellikle aşağıdaki aşamaları içerir:
- Hazırlık ve Motivasyon: Uygulama, Bodhicitta (tüm varlıklar için aydınlanma arzusu) ve doğru motivasyonun oluşturulmasıyla başlar. Uygulayıcı, tüm varlıkların kurtuluşu için bu pratiği gerçekleştirme niyetini oluşturur.
- Enerji Kanallarının İmgelenmesi: Uygulayıcı, beden içinde üç ana enerji kanalını imgeler: Merkezi kanal (sushumna) ve sağ ile sol yan kanallar (pingala ve ida). Merkezi kanal, bedenin ortasında, omurganın önünde, tepe noktasından pelvik tabana uzanan açık, parlak ve içi boş bir boru olarak hayal edilir.
- Buda Amitabha İmgelemesi: Uygulayıcı, Buda Amitabha’yı (Sınırsız Işık Budası) tepe noktasının yaklaşık bir karış üzerinde imgeler. Amitabha kırmızı renkte, lotus oturuşunda, Saf Topraklar’ın (Sukhavati) tüm parlaklığıyla ışıldıyor şekilde görülür.
- Bilinç İmgelemesi: Uygulayıcı kendi bilincini, kalpte veya göğüs bölgesinde parlak bir ışık topu veya bir hece (genellikle HRIH) olarak İmgeler. Bu, transfer edilecek olan özsel bilinçtir.
- Nefes Çalışması: Uygulama sırasında nefes, belirli kalıplarda alınıp verilir. Genellikle “vazo nefesi” olarak bilinen teknikle üç nefes alıp üç nefes verme döngüleri yapılır. Bu, merkezi kanaldaki enerjiyi harekete geçirmeye yardımcı olur.
- Bilinç Transferi Uygulaması: Uygulayıcı hıçkırır gibi HRIK sesini yüksek ve güçlü bir şekilde çıkarırken, kalpteki bilinç topunu yukarı doğru merkezi kanal boyunca hızla fırlatır, tepe noktasından çıkarıp Buda Amitabha’nın kalbine transfer eder. Bu imgeleme, zihne keskin ve yoğun bir odaklanmayla yapılır.
- Buda Alanında Dinlenme: Transfer imgelemesi sonrasında, uygulayıcı bilincinin artık Amitabha’nın kalbinde olduğunu ve onun Saf Toprakları’nda (Sukhavati) yeniden doğduğunu imgeler. Bu durumda bir süre meditasyonda kalır.
- Tamamlama ve Adama: Uygulamanın yararlı etkilerinin tüm varlıkların iyiliği için adanmasıyla sonlanır.
Phowa Uygulamasının İşaretleri ve Etkileri
Phowa uygulamasının etkin bir şekilde geliştirildiğinin işaretleri şunlardır:
– Tepe noktasında ısınma veya karıncalanma hissi
– Tepe noktasında ağrısız bir şişkinlik veya yumuşama
oluşması
– İleri uygulayıcılarda, tepe noktasında küçük bir
açıklık görülebilir (bu, fiziksel bir delik değil, enerji noktasının aktive olmasıdır)
Phowa, ölüm anında bilincin saf alanlara transferi için hazırlık amacıyla hayatta iken uygulanır. Gerçek Phowa ise ölüm anında, ya kişinin kendisi tarafından (eğer mümkünse) ya da yetkin bir usta tarafından uygulanır.
Basit Günlük Phowa Meditasyonu
- Rahat bir meditasyon pozisyonu alın. Sırtınız dik, omuzlarınız rahat olsun. Gözlerinizi kapatabilir veya hafif açık tutabilirsiniz.
- Motivasyonunuzu oluşturun. Bu uygulamayı sadece kendiniz için değil, tüm varlıkların iyiliği için yapıyorsunuz. Şöyle düşünün: “Bu uygulama tüm varlıkların kurtuluşu ve aydınlanması için olsun.”
- Merkezi kanalı imgeleyin. Bedeninizin merkezinde, omurganın önünde, başın tepesinden aşağıya doğru uzanan, parmak kalınlığında şeffaf mavi bir ışık tüpü hayal edin. Bu kanal tepe noktasında açıktır.
- Buda Amitabha’yı imgeleyin. Baş tepenizin yaklaşık bir karış üzerinde, kırmızı renkte, lotus pozisyonunda oturan Buda Amitabha’yı hayal edin. Amitabha’dan parlak kırmızı ışık yayılıyor ve sevgi, şefkat enerjisiyle çevrenizi dolduruyor.
- Kendi bilincinizi imgeleyin. Kalbinizin merkezinde parlak beyaz bir ışık topu hayal edin. Bu, saf bilincinizin özüdür.
- Nefes düzenlemesi yapın. Birkaç derin nefes alın ve verin. Her nefes verişte bedeninizin gevşediğini hissedin.
- Bilinç transferi uygulaması:
Derin bir nefes alın ve kısa bir süre tutun.
Nefesinizi güçlü bir şekilde “HAH” sesi ile verirken, kalpteki beyaz ışık topunu merkezi kanal boyunca yukarı doğru fırlatın.
Bu beyaz ışık topunun tepedeki açıklıktan çıkıp Amitabha’nın kalbine girdiğini ve onunla birleştiğini hayal edin.
Bilincin Amitabha ile birleştiği bu durumda birkaç nefes boyunca dinlenin.
- Geri dönüş: Günlük uygulama olduğu için bilincinizin tekrar kalbinize geri döndüğünü imgeleyin.
- Uygulamanın yararlarını adayın: “Bu uygulamanın tüm olumlu etkilerini tüm varlıkların iyiliği için adıyorum. Tüm varlıklar saf alemlerde yeniden doğabilsin.”
Günlük Yaşamda Basit Phowa İçin İpuçları
- Bu uygulamayı her gün 5-10 dakika boyunca
yapabilir, meditasyon pratiğinize ekleyebilirsiniz. - Yatmadan önce veya sabah erken saatlerde uygulama yapmak özellikle etkilidir.
- Amitabha yerine size daha yakın hissettiğiniz başka bir Buda formunu da kullanabilirsiniz.
- Tepe noktanızda çok hafif masaj yaparak bu bölgedeki enerji akışını destekleyebilirsiniz.
- Uygulamayı düzenli yaparsanız, bu bölgede hafif bir karıncalanma veya ısınma hissi deneyimleyebilirsiniz. Bu, enerjinin harekete geçtiğinin olumlu bir işaretidir.
Rüya Yogası (Tib. Milam)
Bu uygulama, Naropa’nın Altı Yogası içerisinde yer alır ve rüyaları aydınlanma yolunda etkili bir araç olarak kullanmayı öğretir.
Rüya Yogasının Temelleri
Rüya Yogası, uyanık durumda olduğu gibi rüya durumunda da zihnin doğasını tanımayı amaçlar. Bu uygulama, tüm algısal deneyimlerin, hem uyanık hem de rüya durumunda illüzyon doğasını doğrudan deneyimlememizi sağlar. Bu anlayış, Maya (Skt.) kavramıyla doğrudan bağlantılıdır.
Ustalar, rüyaların bardo durumları için bir antrenman zemini olduğunu öğretirler. Rüya durumu, ölüm sonrası deneyimlenen ara durumlarla birçok benzerlik gösterir her ikisinde de bilinç zihnin yansımalarını gerçek olarak algılar.
Rüya Yogasının Aşamaları
Rüya Yogası uygulaması genellikle dört ana aşama içerir:
- Rüyaları Hatırlama: İlk aşamada, uygulayıcı rüyalarını hatırlama kapasitesini geliştirmeye odaklanır. Bu, her gece uyumadan önce rüyaları hatırlama niyetini oluşturmak ve sabah uyanır uyanmaz rüyaları yazarak kaydetmekle başlar. Belirli imgelemeler ve uykuya dalma şekilleri de rüya hatırlama kapasitesini güçlendirir.
- Rüyada Olduğunu Fark Etme (Bilinçli Rüya): İkinci aşama, rüya görürken bunun bir rüya olduğunu fark etmeyi öğrenmektir. Bu, gün içinde düzenli olarak “Şu an rüya mı görüyorum?” diye sormak ve gerçekliği test etmek gibi alıştırmalarla desteklenir. Bu alışkanlık zamanla rüyalara da taşınır.
- Rüya İçeriğini Kontrol Etme: Uygulayıcı, görünenin bir rüya olduğunu fark ettikten sonra, rüya içeriğini değiştirmeyi ve dönüştürmeyi öğrenir. Bu aşamada, rüyanın sürekliliğini koruma, uçma, nesneleri dönüştürme, kendini çoğaltma gibi beceriler geliştirilir.
- Meditasyon ve Dönüşüm Uygulamaları: En ileri aşamada, uygulayıcı rüya durumunu bir meditasyon zemini olarak kullanır. Bilinçli rüya durumunda tantrik imgelemeler, Buda formları pratiği ve doğrudan zihnin doğası meditasyonu gibi derin uygulamalar gerçekleştirilir.
Rüya Yogasının Bardo Thödol öğretileriyle özel bir ilişkisi vardır:
- Rüya içinde uyanma (bilinçli rüya), Bardo durumlarında farkındalığı korumak için bir ön hazırlıktır.
- Rüya manipülasyonu becerileri, Bardo’daki görünümlerin doğasını anlamaya yardımcı olur.
- Rüya durumundaki imgeleme uygulamaları, Bardo’da karşılaşılacak dingin ve hiddetli vizyonlara ve korkusuzluk geliştirmeyi alışmayı sağlar.
- Rüya ve uyanıklık arasındaki geçiş, ölüm ve yeniden doğum geçişlerini simüle eder.
Uygulama Teknikleri
Rüya Yogasında kullanılan bazı temel teknikler şunlardır:
- Boğaz Çakrası imgelemesi: Uykuya dalmadan önce, boğaz çakrasında kırmızı bir lotus veya parlak bir ışık noktası imgelenir. Rüya netliğini artıran bir uygulamadır
. - Niyet Tohumu Uygulaması: Her gece uyumadan önce şöyle bir niyet tohumu oluşturulur: “Bu gece rüyalarımı hatırlayacağım. Rüyamda olduğumu bileceğim.”
- Gerçeklik Testleri: Gün içinde düzenli olarak gerçeklik testleri yapılır: “Şu an uyanık mıyım yoksa rüya mı görüyorum?” Bu alışkanlık rüyalara taşınır.
- Uykuya Dalma Farkındalığı: Uykuya dalma sürecinde farkındalığını korumayı hedefler, böylece bilinç kesintiye uğramadan rüya durumuna geçebilir.
- İleri Uygulamalar: Deneyimli uygulayıcılar için, rüyalarda tantrik dönüştürme, tüm zamanları kapsayan uzayda çalışma (geçmiş, şimdi, geleceğin tekilliği) gibi daha derin uygulamalar öğretilir.
Rüya Yogası, sadece bir meditasyon tekniği değil, aynı zamanda gerçekliğin yanılsamalı doğasını doğrudan deneyimlemenin ve zihnin sınırsız potansiyelini keşfetmenin güçlü bir yogasıdır. Aslında bütün uygulamalar “Rüya Yogası” başlığı altında toplanabilir!
Uygulama İçin Dört Ölçülemez Güç:
Sevgi, Şefkat, İçsel Neşe ve Nondual Farkındalık uygulama için dört değeri ölçülemez güçtür. Çünkü nefret, içgörü eksikliği, öfke ve bencillik düaliteyi körükler, bizi Samsara’ya hapseder, acı ve cehalet getirir. Sevgi, şefkat, içsel neşe ve nondual farkındalık ise hem kendimiz hem de tüm varlıklar için Samsara’nın acılarından özgürleşmeyi destekler.
Dört Ölçülemez Güç: Sevgi, şefkat, içsel neşe ve nondual farkındalık, Buda doğasının nitelikleridir. Bu nitelikler, farkındalıkla incelersek göreceğimiz şekilde, tüm eylemlerimizin arkasında onginliklan, peşinde koştuğumuz niteliklerdir. Dışarıdaki nesnelerde, neden ve koşulları sağlamaya çalışarak aradığımız ve ulaşmaya çalıştığımız bu nitelikler aslında içimizde Buda doğamızda köklüdür. Bilgelik geliştirip, Buda doğamızı tanır ve manifeste edersek, bu nitelikler doğal olarak ortaya çıkar. Gerçekten yaşamaya başlarız ve sevgi, şefkat, içsel neşe ve nondual farkındalık, zamandan, nedenlerden veya koşullardan bağımsız, gerçek ve değişmez bir şekilde parlar.
Ancak bu niteliklerin pratiğimizin meyvelenmesiyle ortaya çıkmasını beklemeden biz onları pratiğimize ekleyebiliriz, böylece pratiğimizi güçlendirebiliriz. Bu değeri ölçülemez
güçleri anlayarak ve bunları günlük yaşamımıza entegre ederek, yolumuzu yumuşatabilir, karmik temizlik sağlayabilir ve uygulamalarımızın meyve vermesini kolaylaştırabiliriz.
Sevgi
Sevgi, ölçülemez güçlerin ilkidir. Sevgi, uygulayıcıları kişisel bağların ötesine geçen gerçek bağlantılar geliştirmeye teşvik eder. Bireyler, içlerindeki sevgiyi besleyerek, nezaket ve cömertlik gibi diğer erdemlerin gelişmesini destekleyen bir temel oluşturabilirler. Tibet kültüründe sevgi, yalnızca kişisel ilişkileri zenginleştirmekle kalmayıp aynı zamanda kişinin dünyayla ilişki kurma kapasitesini de artıran temel bir enerji olarak görülür.
Sevginin bilgeliği: Odak nesnemizin mutlu ve iyi durumda olmasını ve bunun için destekleyici neden ve koşullara sahip olmasını isteyen zihin halidir.
Şefkat
Şefkat ikinci güçtür ve genellikle sevginin bir uzantısı olarak görülür. Başkalarının acılarını tanımayı ve bu acının hafiflemesi için derin bir arzu hissetmeyi içerir. Tibet bilgeliği uygulamaları, meditasyon ve farkındalık teknikleri yoluyla şefkatin gelişimini vurgulayarak, bireylerin başkalarının acısına yürekten bir anlayış geliştirmelerini sağlar.
Bu uygulama sadece empatiyi teşvik etmekle kalmaz, aynı zamanda tüm varlıkların birbirine enerjetik bağlılığını da güçlendirir. Bireyler şefkati içselleştirerek üzüntü deneyimlerini büyüme ve bağlantı kurma fırsatlarına dönüştürebilirler. Şefkat hem günlük yaşamı dönüştürmekte, hem de meditasyon pratiklerimizde ölçülemez bir güç sağlar. Aydınlanma için en büyük zihinsel güçtür.
Şefkatin bilgeliği, odak nesnemizin acı ve cehalet içinde olmamasını ve bunları destekleyen sebep ve koşullardan kurtulmasını isteyen zihin halidir.
Kendimiz mutlu olmak istiyorsak şefkat çalışmalı, tüm evren mutlu olsun istiyorsak gene şefkat çalışmalıyız… Dalai Lama
İçsel Neşe
İçsel neşe, ölçülemez üçüncü güçtür ve içinde derin bir neşeyi deneyimlemeyi temsil eder. Bu kalite, kıskançlık ve güvensizlik gibi olumsuz duyguları dönüştürür, hem kendimiz hem tüm varlıklar için sinerjetik bir dönüşüm ve bütüncül bir enerji oluşturur .
İçsel neşeyi geliştirmek, pratiğimize enerji verir ve aynı zamanda başkalarının başarılarını ve sevinçlerini rekabetten ziyade bir ilham kaynağı olarak tanımayı sağlar. Tibet uygulamalarında, bu sevinç genellikle minnettarlık ve takdir yoluyla beslenir ve gerçek memnuniyetin çevremizdekilerin başarılarına sevinen bir yürekten kaynaklandığı fikrini güçlendirir. İçsel neşe, diğer üç ölçülemez güç ile etkileşerek sinerjetik olarak hepsinin gücünü arttırır. İçsel neşe ile çabalama ortadan kalkar, kolaylık ve açıklığa ulaşılır.
Nondual Farkındalık
Nondual farkındalık, dördüncü güçtür ve zihinsel istikrar ve duygusal denge durumunu temsil eder. Olumlu ya da olumsuz olsun, dalgalanan yaşam deneyimlerinden etkilenerek zihinsel bozunuma uğramadan kalabilme gücüdür.
Dinginlik, bir kabullenme ve derin barış duygusunu teşvik ederek uygulayıcıların zorlukların üstesinden zarafet ve dirençle gelmelerine olanak tanır.
Tibet bilgeliğinde, özellikle zorluklar karşısında netliği ve odaklanmayı korumak için hayati önem taşır. Dengelilik basitçe var olmak ve nondual farkındalıktır.
Bu dört ölçülemez gücü pratiğimize eklemenin kolay bir yolu, Buda’yı, veya bir ustayı, veya bu nitelikleri zihnimizde uyandıran bir kişiyi veya hatta bir evcil hayvanı dinginlikte zihnimizde imgeleyerek meditasyona oturmaktır.
Oluşan bu nitelikleri kalbimizde rezone ettirip dalga dalga her nefes alış verişte büyüterek hem başlangıçta imgelediğimiz odak varlık, hem kendimiz hem tüm varlıklar için yaydığımızı imgeleyebiliriz.
Bu dört ölçülemez gücü günlük pratiğe entegre ederek hem bağıl hem de nihai gerçeklikte uygulamalarımızda daha derin bir güç geliştirebiliriz.
Uzay zaman boyunca, şefkatleri
ile yol gösteren tüm
Budalara sonsuz minnettarlıkla.
Om Mani Peme Hung Hrih,,.
Referanslar ve Kaynaklar
Anyen Rinpoche. (2010). Dying with confidence: A Tibetan Buddhist guide to preparing for death. Wisdom Publications.
Dalai Lama XIV. (1995). The world of Tibetan Buddhism: An overview of its philosophy and practice. Wisdom Publications.
Dalai Lama XIV. (1998). The harmony of emptiness and dependent arising. Library of Tibetan Works and Archives.
Dalai Lama XIV. (2006). How to see yourself as you really are. Atria Books.
Evans-Wentz, W. Y. (1927). The Tibetan book of the dead: Or the after-death experiences on the Bardo Plane. Oxford University Press.
Holecek, A. (2013). Preparing to die: Practical advice and spiritual wisdom from the Tibetan Buddhist tradition. Snow Lion.
Laird, T. (2007). The story of Tibet: Conversations with the Dalai Lama. Grove Press.
Lama Yeshe. (2001). Essence of Tibetan Buddhism. Lama Yeshe Wisdom Archive.
Lama Zopa Rinpoche. (2003). Opening the mind and generating good heart. Lama Yeshe Wisdom Archive.
Rinpoche, T. N. (1996). Wonders of the natural mind: The essence of Dzogchen in the native Bon tradition of Tibet. Station Hill Press.
Rinpoche, T. N. (2012). Awakening the luminous mind: Tibetan meditation for inner peace and joy. Hay House.
Padmasambhava. (2006). The Tibetan book of the dead: First complete translation (G. Coleman & T. Jinpa, Eds., G. Dorje, Trans.). Penguin Books.
Śāntideva. (1997). A guide to the Bodhisattva way of life (B. A. Wallace, Trans.). Snow Lion Publications. (Original work published in the 8th century)
Snellgrove, D. L. (1989). A history of Zhang Zhung and Tibet: Volume one—the early period. The Institute of Buddhist Studies.
Tenzin Wangyal Rinpoche. (2000). Wonders of the natural mind: The essence of Dzogchen in the native Bon tradition of Tibet. Snow Lion.
Tenzin Wangyal Rinpoche. (2002). Healing with form, energy, and light: The five elements in Tibetan Shamanism, Tantra, and Dzogchen. Snow Lion.
Tenzin Wangyal Rinpoche. (2015). The true source of healing: How the ancient Tibetan practice of soul retrieval can transform and enrich your life. Hay House LLC.
Wallace, B. A. (2011). Minding closely: The four applications of mindfulness. Wisdom Publications.